Bilmem yazsam mı, yazmasam mı!

İnsan, ne yazayım diye düşünür mü? Türkiye’de, düşünürsün. Çünkü neyi yazmayacağını düşünmekten, neyi yazacağına karar veremiyorsun. İdlip’i yazsan, İdlip’te sıkışanları yazman lazım. Yazsan bir türlü, yazmasan bir türlü…

Ekonomiyi yazsan, “ülke battığı için doların yükseldiğini” yazman gerekir. Yok, “dolar yükseldiği için ekonominin battığını” söylesen, eksik veya yalan söylemiş olacaksın. “Yerli ve milli” satılmadık bir şeyin kalmadığını söylesen olmaz, söylemezsen olmaz.

Siz söyleyin, ne yazayım?

ABD ile hiç düşman olmadığımızı, tiyatro oynandığını ve İdlip’te ABD’yi memnun edecek adımlar atılacağını, söylesen olmaz, söylemezsen olmaz. 

Rusya, Türkiye’yi masada tutmak adına, sessiz görünüyor, ABD ise masanın devrilmesini bekliyor.

Bir “kimyasal saldırı” hikâyesi, masayı devirmeye yeter! Türkiye yeniden Batı’nın yanında yer alır, Rusya-İran masada yalnız kalır. 

Rusya 300 bin askerle, Çin’i de yanına alarak, tarihinin en büyük tatbikatını yapıyor, Batı'ya mesaj veriyor ama biz hala, ABD’ye bakıyoruz. Desen bir türlü, demesen bir türlü!

"Üreticiyi destekleyin, ithalatı desteklemeyin" diyoruz, kendimiz dinliyoruz.  “Yerli ve milli” lafı ağızlarda sakız ama iş uygulamaya gelince, ABD’nin Menbiç sözüne benziyor, tık yok! Bir adım atılmıyor.

Gel de, yaz!

Bazen yazmıyoruz, nasıl olsa faydası yok diye, bu da olmuyor. İnanın, ülkenin bu kadar sorunu var ama biz yazacak bir şey bulamıyoruz. Çünkü ülkede yazmanın, düşünmenin, konuşmanın bir anlamı kalmadı.

Adam, göbeğine kadar sakal bırakmış, hastanede gebermek üzere, “Esad’ı kim durduracak?” diye mırıldanıyor. "ABD ve İsrail’i kim durduracak?" demiyor da, “Esad’ı kim durduracak” diyor. Bunun neresini yazalım arkadaş!

Türkiye Petrolleri’nin yüzde yüzü satıldı, duyan oldu mu? Çiftçi, “sertifikalı” diye kılıfıyla, artık kesinlikle yerli tohum kullanmayacak, haberiniz var mı? 2018 yılı, bu işte son yıldı.

Tohum, silahtan daha tehlikeli iken, hayvan ithalatının biyolojik saldırı olduğunu “şarbon” vakalarıyla yaşıyorken, olaylardan, gelişmelerden,  bir harf kadar ders alınmadığını, yazsan ne olur yazmasan ne olur.

Bu kadar cari açık varken, dolar karşısında un ufak olan ekonomimiz, daha fazla ithalat ile mi düzelecek? 

O kadar tehlike, o kadar gelişme, o kadar sonuçlar var ama biz yazacak konu bulamıyoruz!

15 Temmuz darbecilerinden birinin Dişli kardeşi, büyükelçi oluyor ama o gece, Boğazköprüsü’ne getirilen 16 yaşındaki liseli çocuklar(askeri lise), müebbet alabiliyorlar.

Hade buyur yaz!

Dünya bor rezervin yüzde 73’ü Türkiye’de, arabayı borla çalıştıran 600 patentli proje var, petrolün yerini alması an meselesi ama  “Türkiye’nin madenleri Lozan’da verildi” yalanı, her yerde…  

Lozan kimler için “hezimet”, bunu çok yazdık.

“Türkiye’de petrol yok, Türkiye’de kaynak yok” yalanları öyle bir üflenmiş ki kulaklara, hayret edersiniz. CIA ve NATO üflemesi mi dersiniz, sarıklı, cübbeli ajan üflemeleri mi dersiniz, her çeşit üflemişler.

Güneydoğu’nun altı, petrol denizi… Türkiye, önümüzdeki 50 yıl yetecek, kayagazı rezervine sahip ama kış geldi, İran gaz vermezse veya Rusya, donarız.

Türkiye, sahip olduğu kaynaklradan dolayı hedef, ama kod kafalar, bir türlü almıyor. “Kaynak” de, hepsi  “Lozan verildi” diye hopluyor. Cebinde içecek çayın parası yok, Lozan’ın nerede olduğunu bilmez ama sen “kaynak” dersen, bülbül kesilir.  

“20023’ü bekle” der. 

Şimdi, bu NATO kafalara etki edecek bir yazı, icat oldu mu!

Allah kimseyi, hem fakir, hem de aptal etmesin. Allah kimseyi, emperyalistlerin menfaatlerini savunacak kadar zavallı yapmasın. Bilim, bunlar karşısında aciz durumda!..

Kıymetli dostlar!

Yani yüzlerce tehlike, binlerce sorun karşısında, üstelikte, “beka sorunu" olduğu bir dönemde, yazacak konu bulamıyoruz. 

Ne demek istediğimi anladınız!

Allah, ülkenin aptal sayısını azaltsın!

Bilmem yazsam mı, yazmasam mı!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön