Bu ülke neden bu kadar şehit veriyor?


Anadolu’dan gelmiş bir vatandaş, ineceği durağı kaçırmamak için metrobüste durakları okuyor. İster istemez duyuyorsunuz, saydığı durakları. Dikkat ettim, duraklar hep şehit ismi. 

Kendi kendime, “arkadaş bu ülkede neden bu kadar can alınır” dedim. Bir düşündüm, gerçekten her taraf şehit ismi… 


Tamam, şehitlerimize verdiğimiz önem… 


O başka!


Yahu bizi neden öldürüyorlar?


Bu ülke neden bu kadar şehit veriyor? 


Ekranlar artık, şehitleri rakamlara sığdırıyor. Haber bültenlerinde eskisi gibi yer verilmiyor. Bu da şehitlere verilen başka bir önem!


Neyse, burasını geçtik!


Neden öldürülüyoruz?


Bir savaşın içindeyiz de, haberimiz mi yok?


Bir bakın yahu!


Her yer şehit ismi: caddeler, meydanlar, bulvarlar, parklar, okullar, köprüler, duraklar… Aklınıza gelen her yer… 


Türkiye, ne savaşı veriyor?


Türkiye’ye karşı açılmış savaşın adı ne?


Türkiye paylaşıldı mı?


İşgal mi edildi?


Düşman nerede?


Suriye’de yaşananlar, Irak’ta yaşananlar, İran’da yaşanması muhtemel gelişmeler, sakın Türkiye için olmasın!


Türkiye, Akdeniz’de sıkıştırılıyor. Kıbrıs’tan atılmak isteniyor. Ege’de fiili bir işgal ile karşı karşıya… Doğu’su, Güneydoğu’su, kirli hesapların pençesinde…


BOP, Arzı- Mev’ud, Yinon, aklınıza ne gelirse, hepsi var. Planlar, projeler ve inanışlar. Urfa’da doğan İsrail çocukları, Urfa doğumlu olarak İsrail’e dönüyorlar. 


Bütün bunların hepsi bir kenara…


Türkiye sahip olduğu kaynaklar nedeniyle de hedefte. Türkiye’nin her yerinden kaynak fışkırıyor. Büyük bir ekonomik kriz içerisindeyiz ama kaynaklardan söz eden yok. Ekranları izliyoruz akşam, hep IMF veya McKinsey konuşuluyor.


Hukukçu Ersan Şen Bey güzel sorular sordu:


“Biz neden ekonomiyi konuşuyoruz, bu bizim alanımız değil. Ben haddimi bilirim. Bu işin ehli olan yok mu ülkede? Bunları neden çıkarmıyorsunuz? Türkiye’de ekonomiyi danışacak, bir adam kalmadı da McKinsey’e ihtiyaç duyuluyorsa, üniversiteleri kapatın!”


Bu ülkede, siyasete girerken, bir proje ile gelen, ülkeyi bekleyen tehlikeleri haber vere vere adeta dilinde tüy biten, bir insan var. Sadece o “kaynak” dedi. Sadece o “Milli Tarım” dedi. Sadece o “Milli Ekonomi” dedi.


Türkiye onu duymadı ama dünya duydu. Dünya onun ekonomi kavramlarıyla konuşur oldu, “Milli Para” dedi, “Milli Paralarla Ticaret” dedi. Ve bu haldeyiz, halen onun adı geçmez.  “Ya arkadaş! Rusya gibi bir devlet seni meclisinde konuşturdu, buyur şu ekranda bir kez konuş” diyen olmadı.


Geçtik bunları, “Türkiye 3 katrilyon dolar kaynağa sahip, nerede bunlar” diye, soran da olmadı.


Türkiye adı konmamış bir savaşın ve bölünme planının içinde, niçin sanıyoruz? İşte bu kaynaklar yüzünden.


Prof. Dr. Haydar Baş, 16 yıl bu kaynaklardan haber verdi. “Türkiye petrol denizi üzerinde yüzüyor” dedi. “Türkiye’nin taşı toprağı altın” dedi. “Ben sadece Gümüşhane altınları ile Türkiye’ye 100 yıl bakarım” dedi.


Şimdi anladınız mı, neden öldürülüyoruz?


İşte bu kaynaklar yüzünden. Üzerinde oturduğumuz topraklar yüzünden. Emperyalistler, kaynaklar üzerinde oturduğumuz için, türlü türlü plan ve projeler geliştirdiler. 


Yahudilerle Kürtleri “akraba” ilan ettiler. Uyduruk “soy” tezleri ileri sürdüler. 


Neden? 


Urfa’yı almak için. Güneydoğu’yu kapatmak için. Arz-ı Mev'ud'u gerçekleştirmek için.


Bu ülkede Atatürk’ten sonra, bir insan çıktı, "Kürtler, Türkler ile aynı ırktan” dedi. Çok önemli ilmi bir makale yazdı. "İkisi de Ural-Altay kökenlidir" dedi. Gerçek bu! İkisi de tek ırktan. İkisi de Türk. Biz Kürtler için hep "din kardeşi" dedik. Oysa dinde de kardeşiz, ırkta da… 


Prof. Dr. Haydar Baş Hoca’mdan geçenlerde öyle bir söz duydum ki, günlerce etkisinden kaldım: “Türklerin dindarına, 'Kürt' denir” dedi. Ve uzun bir konuşma yaptı, konuyu örneklerle açıkladı. Üzerine tezler yazılacak, müthiş bir söz. Planları, projeleri, alt üst edecek hesapları bozacak, müthiş bir tespit.


Bu ülkenin insanları, teröre kurban verilmemeli. Vatandaşları kandırılıp kanlı terörün kucağına düşmemeli. Bize ait kaynaklar emperyalistlerin kasaları yerine, vatandaşların cebine akmalı. O zaman “ben-sen” davası kalmaz.


Terör olmaz. 


Kimse doğuştan terörist doğmuyor. Sivrisinekle mücadele yerine, bataklık kurutulmalı. Bu ancak ekonomik devrimlerle olur. Kafa ve imanın birlikte çalışmasıyla olur. Kürt'e "evladım", "kardeşim" demekle olur. IMF veya McKinsey ile olmaz.


Prof. Baş’ın, sadece “Vatandaşlık Maaşı” terörü bitirir. Denemeye, tartışmaya, konuşmaya değmez mi? Hem de dünya onun tezlerini konuşurken?


Allah bir toplumu nasipsiz etmesin!


Yoksa kaynağın başında oturur ama kendi aç kalır. Ecnebiler altın çıkarır, o sadece bakar. Yabancılar petrol çıkarır, o, “petrolümüz yok” der. Veya “2023’e kadar bizim değilmiş” diye hikaye okur. Hainlerin yalanlarıyla, karınlarını doyururlar.

Bu ülke neden bu kadar şehit veriyor?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön