Suriye Savaş uçağımızı düşürdükten sonra, bizim yetkililerimiz açıklama üstüne açıklama yapıyor. “Devletimiz büyüktür, sabrımızı taşırmayın, gücümüzü denemeyin, hak ettikleri dersi alacaklar!” falan filan.
Suriye ise hiç tınmıyor, açıklama yapmaya dahi gerek duymuyor. “Hava sahamız ihlal edildi gereken cevabı verdik” diye çok alt düzeyden bir yetkili tarafından sıradan bir cevap veriyor. Esat ise sanki hiç böyle bir olay olmamış gibi İran televizyonuna “Türk halkı ile AKP arasında büyük uçurum var” diye ilgisiz bir açıklama yapıyor.
Çok acı ama gerçek; AKP’yi muhatap dahi almıyor, uçak düşürme olayından önce iktidarın tehditlerine nasıl aldırmadıysa yine aldırmıyor. Türk hükümetinin tavrı ne olursa olsun asla Türk uçağı vurulmamalıydı, madem vurdu Türk halkından özür dilemeliydi Esat. Bu onur ve gururumuzu kırmıştır, ancak onların gözüyle baktığımızda ise Suriye için biz düşman safındayız.
Haçlı safında desek daha doğru olur. Müslüman ülkeleri demokratikleşme adında NATO kılıfıyla bombalama, parçalama ve karıştırma safındayız. Hem de safın en önündeyiz, Libya olayında olduğu gibi merkezindeyiz. Suriye’nin içini karıştıran isyancıların destekçisi, silahlandırıcısı ve örgütleyicisiyiz.
Kim derdi Türkiye bu hallere düşecek? Başbakan’ın dediği gibi “nereden nereye” sınırda komutanın bir konuşması ile örgüt başını sınır dışı eden Suriye bugün Türkiye’nin savaş uçağını düşürüyor. Ya da ABD askerin başına çuval geçirecek, İsrail uluslar arası sularda dokuz vatandaşımızı katledecek. Bütün bu yaşadıklarımız bir zamanlar komşu ve düşmanlarımız için “hayaldi gerçek oldu” AKP sayesinde.
Şimdi yetkililerimiz “bozuk” teyp gibi tekrar ediyor, “biz büyük devletiz.” Yine de on yıldan beri devleti küçültmeye çalışan bu kadronun büyük devlet olduğumuzu hatırlaması güzel bir gelişmedir!
Ne demişler “bir musibet bin nasihatten iyidir” belki bundan sonra devleti küçültmeye, suçlamaya, tarihi olayları çarpıtarak elini kanlı göstermeye çalışmazlar. Ya da generallerini sorgusuz, sualsiz içeri tıkarak, suç örgütü gibi göstermez, PKK ile eşitlemezler.
“Otur oturduğun yerde sen benim memurumsun” diyerek hakir görmezler. İnşallah ders alınmıştır diyorum. “Ordumuz olmasa, bu coğrafya da bizi boğarlar” diyen Haydar Baş Hocamı da minnetle anarlar, iftiralarından dolayı utanırlar. Bunlar temenni tabii, göreceğiz…
Biz gerçekten büyük devletiz. Küçültmeye, etkisizleştirmeye çalışanlara rağmen hala büyük devletiz. Devletin bütün kırmızı çizgilerinin yok edilmesine, kendisiyle hesaplaşılmasına, yıkmak için içerden ve dışarıdan tüm düşmanlarına rağmen büyük devletiz.
AKP’nin tüm bağımlı ve taşeron politikalarına rağmen büyük devletiz, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları etkisizleştirilmiş, bütün stratejik kurumları satılmış, bütün kaynakları peşkeş çekilmiş olmasına rağmen büyük devletiz.
Devletin büyüklüğü; milletinden, tarihinden, sağlam kurum ve kuruluşlarından, bir de beş bin yıllık medeniyetinden kaynaklanıyor. Düşmanlarımız bizi, bizlerden daha iyi tanımaktadır. Keşke idarecilerimiz onların gözü ile bu milleti ve devleti görseler.
AKP iktidarı ülkemizi on yıldır Amerika’nın bir eyaleti gibi yönetiyor. Gazetecilerin Libya konusunda sorduğu sorulara dahi Başbakan “Obama ile henüz görüşmedim, görüştükten sonra tavrımız belli olacak” demişti.
BOP eş başkanlığı görevi uğruna, komşularımıza “sırf sorun” olduk, İsrail’e kalkan olduk, NATO aşkına uçağımızı vurdurduk, PKK ile müzakere edip Barzani’ye muhtaç olduk, şehitlerimizi unuttuk, kim bilir daha neler olacak? Neler yaşayacağız?
Obama’nın “İsrail’in güvenliği birinci önceliğimizdir” dediği Ortadoğu politikalarında “rol kapma” becerisini ülke yönetmek zanneden AKP, bu uğurda komşularla savaşı dahi göze almış durumda. Hükümet milli olmayan politikalarla küçük kalıyor, büyük devleti yönetmede.
Kısaca Devlet büyük de hükümet küçük, hem de çok küçük…