Devrimi kabul edip devrimciyi gizlemek

"Milli Para" veya "Milli Paralarla Ticaret" diye kolayca ağzımıza sakız ettiğimiz bu kavramların, bir "devrim" olduğunun farkında mıyız acaba. Bir insanın "30 yılımı verdim" dediği bu kavramlar,  bir modele, bir teze ait ana kurallar olduğunun, bilicinde miyiz?

Gizlenen, görmezden gelinen, yok sayılan bir Türk'e, bir siyasi lidere, bir parti genel başkanına ait olduğunu, seçimden seçime bütün partilerce çalınmasından, biliyorsunuzdur.  

"Vatandaşlık Maaşı"nın bir seçim vaadi olmadığı, Milli Ekonomi Modeli'nin gereği olduğunu, çalıp söyleyen liderler, ne kadar biliyor?

Eğer bilselerdi şayet, kapitalizmden çıkmadan, bunun mümkün olmadığını da bilirlerdi. Mevcut sistem ile bir ay verip, ikinci ay ekonominin nallarının dikileceğini de, bilmeleri gerekirdi.  

"Sen bu ilmi nerden aldın" diye soran, dünyanın bir numaralı iktisatçıları, sorunun cevabını dinlerken, neden şahadet getirip Müslüman oldular sanıyoruz. Konuşulan ekonomi, anlatılan "para" kavramı fakat dinleyen, ya "Ne Mutlu Türküm Diyene" diyor veya şahadet getiriyor.

Niçin?

Ekonomi devrimi bir Türk'ün elinden gerçekleşince, demek sonuç Müslüman olmaya, Türk olmaya götürüyor. Allah'a ne kadar şükretsek az. Biz Türkler bugün tam anlamıyla hazine üzerinde oturan dilenciler gibiyiz.

Sadece bakir kaynaklara sahip olduğumuz halde, bunları yabancılara peşkeş çektiğimiz için değil, Prof. Dr. Haydar Baş gibi bir değere sahip olduğumuz halde, bu durumda olmamızdan ötürü de, hazine üzerinde dilenciler gibiyiz.

ABD'nin, ikinci dünya savaşından sonra kurulan dolara dayalı ekonomi sistemi çöktüğü için, bu kadar agresifleştiği bir hakikat iken, Rusya'nın, Sayın Baş'tan alarak dünyada öncülük yaptığı "Milli Paralarla Ticaret" tezi ihraçları, BIRCS'i oluşturduğu gün gibi ortada iken, Türkiye'nin bu halkaya dâhil olmak istediği biliniyorken, Haydar Baş'ı yok saymak, sadece inat mı?

"Dünya Haydar Baş ekonomisine dönerken, Türkiye'nin bu tsunamiye karşı koyamayacağını" söylemiştik. Gizleme ve yok sayma da, başarılamayacak, nokta.

İkinci dünya savaşı ABD ekonomisini bitirdi. ABD, bu fırsatı değerlendirip, müttefiklerin, ticari ve mali ilişkilerini düzenledi. IMF, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, şeytan üçgenini kurdu. 

Ama bu şeytan üçgenini birbirine bağlayan bir para sistemi gerekliydi. Bretten Woods sistemi, yani altın standardı sistemi icat edildi. Bütün üyeler paralarını altına sabitlediler. Devletler sahip oldukları altına karşılık baknot basmaya karar verdiler.

Altına sabitlenmiş dolar, rezerv para olarak kullanılmaya başlandı. ABD, 1971'de doların altına çevrilebilirliğine son verdi. Hem de, üyelerin hiç birine haber vermeden. ABD'nin "dolar bizim paramız ama sizin probleminiz" açıklaması, o yıl yapıldı ve çok yerindeydi.

O gün bugün dolar, dünyanın problemi. 

İşte,  dünyanın dolar problemini, bir Türk çözdü. 2005'te, "Milli Para" kavramını, Putin'in ekonomi danışmanlarına anlattı. Özelleştirme yerine, Rusya'ya devletleştirme yapmaları tavsiyesinde bulundu.

Rusya, bulduğu akıl hazinesine öyle bir sarıldı ki, yıllarca heyetler halinde geldiler. Şimdi Rusya'nın Ankara elçisi olan Yerhov, İstanbul'da Milli Ekonomi Modeli'nin bir kongresine katılmıştı. Dünya yeni bir modele kavuşurken, Türkiye,  "Arap Baharı" ile meşguldü.

Şimdi o "baharın", ağır faturası altındayız.

Rusya olayı kaptı, Çin'e teklif etti. Sonra, Hindistan, Brezilya, derken dünyaya mal oldu. Türkiye ise halen, kendisi için yazılmış bir tezi, halen sahibini gizleyerek, Rusya'dan duyduğunu satmaya çalışıyor.

Yani, ABD'nin sömürü aracı doları, devreden çıkaran tez içimizde, biz ise etrafında dolaşıyoruz. "Milli Para" diyoruz ama milli paramız yok. Neden paramızda " Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası" yazar da, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası yazmaz, eskisi gibi?

Çünkü ne Lira Türkiye'nin, ne de Cumhuriyet Merkez Bankası? "Bağımsız" adı altında mevcut iktidar onu Türkiye'den kopardı. Sayın Erdoğan "beni dinlemiyor" diye şikâyet etmişti ya "başkan" olmazdan evvel.  Şimdi de dinlemez çünkü Türkiye'nin değil.

Baş Hoca'nın "cebimizdeki Lira, Doların tercümesi" dediği olay işte budur. Dışarıdan borç alınıp, hazineye konduktan sonra, bunun karşılığında "Lira" olarak basılan para, gerçekten doların fotokopisi?

Doların fotokopisi ile nasıl kalkınacağız?

Sözün özü şu: 

Prof. Dr. Haydar Baş'ın, şeytana attığı taş, sadece şeytanın gözünü çıkarmadı,  şeytanın "Faiz-borsa-döviz" üçgenini de dağıttı. Küresel kumarcıların maslarını devirdi.  

"Milli Paralarla Ticaret"in bir "devrim" olduğunu, kabul etmeyen yok. Peki,  devrimi kabul ediyorsunuz da, devrimciyi neden gizliyorsunuz? Fakat devrimcilerin kabulü hep zor olmuştur. Günü gelince inkârı mümkün olmayacak.

Devrimi kabul edip devrimciyi gizlemek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön