Sabah, telefonumda bir mesaj gördüm.
"Mehmet Garaçoğlu, hakkın rahmetine kavuştu" diye. Gözlerime inanamadım. Alışmışız ya yaşlıların ölmesine, nerden bilelim, güler yüzlü, tatlı dilli Mehmet abim, hakka yürümüş.
Keşke yanlışlık olsaydı. Ama değil?
Yüzünde tebessümün eksik olmadığı adam, gitti. Allah, başta üstadımız Prof. Dr. Haydar Baş'a, Garaçoğlu ailesine ve tüm sevenlerine sabırlar versin.
Aileyi, hocamızla tanıştıran bu güzel adam için, herkes gözyaşı döküyor. Bir insanın, kırdığı hiç mi kimse olmaz. Ama inanın, Mehmet Garaçoğlu'nun yoktur.
55 yaşında; çok sevdiği Ali Gedik Hoca'ya, Baki Bektaş Hoca'ya, Celal Hoca'ya ve diğer dostlarına kavuştu. Bizden, o dostlara selam söyle abiciğim!..
Şehitlik Tepesi bir dostu daha bağrına bastı. Geçen hafta Sevim Hala, bu hafta, Mehmet abimiz, kardeşimiz. Pazar günü cenazede beraberdik. Nerden bilecekti ki, Perşembe günü kendisi gelecek.
Hangimiz bilebiliriz?
Hiç.
Çağrılan, gidiyor bu dünyadan.
Dünyada gömülüp, ahirette çıkıyoruz!
Bu işin sırası yok ama bayağı da yaklaştı bize. Aramda yedi yaş var Mehmet abiyle?
Hak rahmet eylesin. Kimsenin kalbini kırmamak lazımmış. Habersiz çekip alıyorlar seni.Ne vedalaşmaya fırsat oluyor, ne helallik almaya.
İyi ki, Pazar günü cenazede gördüm. Kalabalıktan yürümeye çalışıyoruz Şehitlik Tepesi'nden aşağıya doğru. Bir korna çalıyor, döndüm Mehmet abi.
Açtı camı. Halimi hatırımı sordu. Her zamanki gibi güler yüzlü, esprili, nur yüzlüydü.
Tam bir mümin yüzü?
Mütebessim ve nurani?
Yıllar önce sıkıntılara düşmüş, parasız pulsuz kalmıştım. Hiç unutamam. Havaalanında hocamı bekliyoruz. Yüzüme tam bir abi gibi baktı. "Az gel sene, bu tarafa" dedi.
Elini cebime sokup, bir tomar para bıraktı. Sağ elinin verdiğini sol eli inanın görmedi. Bana sadece "sus!" dedi. Ve bugün, o el, aramızda yok.
O eli, inşallah adaşı, Ali efendimiz tutar. Ehl-i Beyt şefaatçisi olsun. Ve öyledir, Allah'ın izniyle. O, Baş Hocamız Prof. Dr. Haydar Baş ile olmayı, dünyaya değişmiş biridir.
Ehl-i Beyt'in savunucusu ve takipçisi oldu. Dershane açıyorum 1997'de ancak hiçbir şey bilmiyorum. Ne mevzuat, ne başka bir şey? Günde belki on defa arardım. Böyle, tam bir iki ay sürdü. Bir kez mi insana bir bıkkınlık gelmez!
Yok, kardeşim yok. Hep güler yüz, hep tatlı dil?
Mümin veya Müslüman olmanın hep lafı edilir de, başarmak zordur. Mehmet Bey, bunu hakkıyla başarmış biriydi bence. Allah evlatlarına, eşine ve kardeşlerine sabırlar versin.
Yıl, 1990 veya 91 yazında Bursa'dayım. O yazı orada geçirdim. Garaçoğlu kardeşlerin evinde çay sohbetlerimiz olurdu. Çay dedim ama üzüm sohbeti desek yeridir!
Büyükçe bir bahçeleri vardı. Bahçede bolca meyve ağaçları ve üzüm bahçeleri? Dünyadaki cennet bahçesiydi sanki. İple çekerdik oraya gitmeyi, haftalık.
Garaçoğlu Kardeşler, misafirleri bir güzel karşılarlardı, önlerinde Mehmet Abi, her zamanki gibi. Allah'ta onu, Ehl-i Beyt'i ile karşılasın. İşte namaz ve ilahilerden sonra, sofra kurulurdu.
Rengârenk meyveler?
Özellikle üzümleri yok mu, harikaydı. Siyah, kırmızı, yeşil?
Yaklaşık 7 yıl önce yolum Bursa'ya düştü. Evinde misafir davetini, kabul ettim zevkle. Nerde dedim üzüm bağların, güldü bana. "Şehir merkezi oldu buralar" dedi.
İşte böyle dostlar!
Önceki günkü yazımda, "dünya iki kaplı bir handır" sözünü hatırlatmıştım. İşte o kapının ikincisinde Mehmet abi geçti bugün.
Yarın kim bilir sıra kimde?
Yunus ne güzel demiş: Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz!