Bugün, keçilerden söz edecektim. Dünden sözüm vardı ama farklı bir gündemin içine düştüm!
Sayın Binali Yıldırım, "FETÖ ile bugüne kadar, iki isim mücadele etmiştir. Biri merhum Erbakan, diğeri Sayın Erdoğan'dır" deyince, keçileri kaçırdım!
Bu yüzden, keçiler başka güne kalsın!
Ancak şunu söyleyebilirim: Keçiler inatlıklarıyla ünlüdürler. Sütünün, anne sütüne yakın olduğu söylenir. Bebeklerin beslenmelerinde, çok önemli olduğu savunulur.
Peyniri çok güzel, onu bilirim. Bir de, keçi sütünden sütlaç var ya, ilaç gibidir mübarek. Keçi sütü alıp, evde yaptırın bence.
Acayip güzel!
Tavsiye ederim herkese.
Gelelim, Sayın Binali Bey'in iddiasına:
Sayın Erdoğan'ın "17/25 Aralık"tan sonrasına, bir şey diyemem ama "Erbakan'ın FETÖ ile mücadele ettiği" iddiası, kesinlikle yanlış. Teşkilatını Gülen'e kaptıran bir insana, "FETÖ ile mücadele etti!" demek, gerçekçi değil. Aralarındaki rekabet, koltuk rekabetiydi. "Bir ipte iki 'halife' oynamaz!", daha doğrusu cambaz!..
Aynı ülkede yaşıyoruz.
Gülen Papa'ya gittiğinde, onu uyaran Erbakan mıydı?
"Papalık Konseyi Misyonu'nun bir parçası" olarak Papa huzuruna çıktığında, Müslümanları Papa'ya şikâyet ettiğinde, bırakın Erbakan'ı, bu ülkede Prof. Dr. Haydar Baş'ın dışında, kimin bir tepkisi oldu?
Onca "hoca", onca "efendi" vardı, hangisi "yaptığın haram!" dedi? Veya yapılanlar ihanet?
Hiç kimse.
"İslam'dan başkada hak din var" anlamına gelen "diyalog" fitnesi karşısında, Baş Hoca'nın dışında, bir Allah kulu uyardı mı?
Kim, devleti, partileri, cemaatleri veya hocaları uyardı?
Prof. Baş, Türkiye'deki bütün imamlara mektup yazdı. "Yapılanlar İslam'a ve ülkeye ihanet" dedi.
Ve hangi parti, hoca veya cemaat bu konuda Haydar Baş'a kulak verdi?
Hiç. Hep birlikte ona, "hocaefendi" demeye devam ettiler. Sayın Haydar Baş, Erbakan'a 10 kişilik bir ekip gönderdi.
Ekibin Başında Doç. Dr. Ahmet Kepekçi vardı. Erbakan, Gülen ve Gülen'in "Diyalog" dini konusunda, uyarıları hiç dikkate almadı. Ve ekibi dinlemeyen Erbakan'a Sayın Kepekçi, herkesin huzurunda "Allah Belanı Verecek!" diyerek ayrıldı.
Dinlenilmedi, Allah ülke olarak belamızı verdi.
Sonraları Erbakan'ın, "Gülen, benim Avrupa teşkilatımı ele geçirmiş" diye itiraf etti ama Türkiye teşkilatı bile kalmamıştı artık. Erbakan dahil Gülen konusunda, uyarılmalara rağmen, kimse kılını kıpırdatmadı.
Gülen'in, Gazeteci ve Yazarlar Vakfı, Urfa'da bir "Müslüman" kadını bir Hıristiyan ile evlendirdiğinde AKP iktidardı. Zaman'ın "Diyalog'tan Düğüne" manşetiyle verdiği olaya, Müslüman olan herkes, tepki göstermeliydi. Çünkü iman bunu gerektirir.
Diyalog fitnesiyle, imanın en zayıfı dahi kalmamıştı ki, bu gelişmelere buğz eden kalp sahiplerini, ne gördük ne duyduk, bizim dışımızda. Kimlere anlattıysak, dinletemedik sözümüzü.
Prof. Baş Türkiye'yi karış karış gezdiler, "din" görünümlü bu işgal provasına karşı. Türkiye'nin kazalarına kadar konferanslara gidildi.
Bu programlar sonunda "kaza" süsü verilmiş, cinayetler serisi gerçekleşti. Samsun'da, Bursa'da ve Kayseri'de olmak üzere üç farklı kazada, Baş Hoca, çok sayıda arkadaşını kurban verdi.
FETÖ'nün "Dinlerarası Diyalog" misyonu es geçilerek, "nurcu" simitçiyi ve çaycıyı toplayarak FETÖ ile mücadele değil, ancak "müzakere" edilir. Ve korkarım ki, bu işte FETÖ karlı çıkacak!
Türkiye'de hiç kimse "Haydar Baş beni uyarmadı!" diyemez.
Sayın Erdoğan'da, Sayın Erbakan'da, Gülen konusunda bizzat Sayın Haydar Baş tarafından uyarıldılar. Edirne'den Kars'a kadar, herkes şunu çok iyi bilir: Haydar Baş, FETÖ ile 20 yıldır mücadele ediyor.
Keçi inadı olmayan, vicdan sahibi herkes? Merhum Muhsin Yazıcıoğlu'na Meltem Tv binasında tam 5 saat "Gülen ihaneti" hakkında, en az 10 kişi bilgi ve belgeler sundular.
Merhum Yazıcıoğlu Baş Hoca'nın ekibini dinledikten sonra, gidip Gülen'e daha çok yapıştı. İl başkanlarının çoğunluğunu Gülen'in kadrosundan seçti. Çok sürmedi, Gülen onunda işini bitirdi.
Türkiye'de siyaset yapan, yapmayan herkesi ve her cemaati, bu konuda yalnız Haydar Baş uyardı.
Mahmut Hoca(Mahmut Efendi), bir bilgilendirme sonunda, "hocanızın sakalı var mı?" diye sormuştu. Evet, Hocamızın sakalıda vardı ama onu değil, herkes sakalsız ve nursuz Gülen'i dinledi.
Gülen'in gücü, adeta herkesin gözlerini bağlamıştı. Herkes "kandırılmıştı", bir tek, Prof. Dr. Haydar Baş kandırılmadı. O güç karşısında, bir tek, o boyun eğmedi. "Korkmaz İbrahim olan Nemrut'un ateşinden!" diye, Urfa'da seslenmişti arkasındaki küresel güçlere.
Erbakan'ın Avrupa teşkilatı, "Dinlerarası Diyalog"a öyle bir dalmıştı ki, bugün dahi Papazları camilerde dolaştırıyorlar. Bastıkları bir afişi, o zaman arkadaşlarımız Erbakan'a götürüp, "bu ne iş?" dediler.
Afişte Saint Pierre Kilisesi ile Ravza arasına bir köprü konmuş, bu köprünün "Milli Görüş" olduğu yazıyordu. "Üç dini hak bilen anlayışa 'milli görüş' denir" diye, sitelerinde kendilerini böyle tanımlıyorlardı. İşte bu afişle birlikte Erbakan'a verilen bilgi ve dosyayı, Erbakan savunmuştu o gün. Dinlerarası Diyalog misyonu Gülen'e Vatikan tarafından verilmişti, peki Erbakan'a kim vermişti?
İşte, bu sorular sorulduğunda Erbakan, Gülen'den farklı cevaplar vermemişti. Ölümüne yakın, bize hak verdiklerini duyduk.
Eğer siz FETÖ'yü sadece "paralel" bir hükümet olarak görür ve bu nedenle karşı gelirseniz, FETÖ'nün "Paralel Din" ihanetini görmez, Ilımlı İslam'ına birlikte hizmet edersiniz.
Erbakan ile Gülen'in ortak dostları Üzeyir Garih'ti. "Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim" demişler. Gülen'in İsrail ilişkisi, Erbakan'dan farklı değildi. Erbakan tam 22 gizli anlaşma yapmıştı, İsrail'le. Çoğu halen yürürlükte?
FETÖ'nün içini görmek lazım. FETÖ'yü sadece "15 Temmuz Kalkışması" olarak görmek, FETÖ'yü eksik görmektir. FETÖ, ilk kalkışmayı İslam'a yaptı. Olayı bu boyutuyla Türkiye'de ele alan, yalnız başına tam bir vatan ve din müdafaası yapan ve büyük bedeller ödeyen, Haydar Hoca'dır.
Bunu Sayın Başbakan görmedi, bilemedi diyelim. 2003 yılında Gülen'in, Haydar Baş'la savaştığını ve Türkiye'de en büyük düşmanlarının Haydar Baş Grubu olduğu MİT raporlarına girmişti.
Hangi tarihi "milat" alırsanız alın, sadece bir temiz el var. O da, Prof. Dr. Haydar Baş'ın eli? Bugün o el, sıkılıp özür dilenmeyi bekliyor. Biz, o eli öpüp başımıza koyduğumuz için, her türlü FETÖ mikrobu bizden uzak kaldı.
1997'den 2008'e idarecilik yaptığım kurumda, tek kriterim vardı. Kuruma bir tek "nurcu", temizlikçi olarak bile almamak. Ruhunu satanlar, kurumda satar, ülke de?
Bizim yıllardır yaptığımızı, devlet neden yapmadı?