Referandum sürecinde "EVET" veya "HAYIR" ile ilgili hiç yorum yapmadım. Sonuçlarıyla ilgili de yapmayacağım. Ancak bir iki tespit yapmama müsade edin:
Sonuç bir puan farkla "EVET" çıktı, keşke bir puan değil de 10 puan farkla çıksaydı. Ya da en azından 5 puan farkla!..
Bu oranda bir sonuç, " HAYIR" içinde geçerli? Yani yüzde 51 HAYIR çıksa da tartışmaları bitirmeyen bir sonuç olurdu. Yine, ülkeyi tartışmalı günler beklerdi.
Neden mi?
Kaba bir hesapla rejim değişikliği oylaması yüzde elli, elli? Tamda, ülkeyi karıştırmak ve bölmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürecek, bir oran. İki tarafı birden kışkırtacaklar. Demiştik, "bu referandum kararı ülkeye kurulmuş bir tuzaktır" diye.
Bu tuzakta payımız yok, çok şükür. Bizi bundan uzak tutan, Baş Hocamıza müteşekkiriz. Allah, hak ettiğini versin milletimize!
Adaletiyle hükmetsin!
Konu ile ilgili son bir şey daha söyleyeyim. Devletin tüm imkanları kullanılarak, maddeler tartışılmayarak sadece algı üzerinden "EVET" kampanyaları düzenlenmesine rağmen, geçerli oylar üzerinden seçmenin yüzde 49'u "sisteme dokunma!" dedi.
Bir "EVET" için, din bile yıkıldı. "Vermeyenler cehennemlik" denildi. Buna rağmen fark, bir puan. Seçmenin yüzde 49'u, cehennemi tercih etti!
Bir "EVET" için bütün köprüler yıkıldı. Seçmenin yüzde 49'u, "terörist" damgası yedi. Diğer yüzde 51'i ise "Hain" damgası yedi. Ülkenin, "terörist" veya "hain" damgası yemeden sağlam kalan yüzdelik kısmındayız, şükür. Ayrıca, Güneydoğu "EVET" dedi.
Neyse, çıktık burdan!..
Dün, Kıraç'tan bir türkü dinledim: Eşşeği saldım çayıra?
Mutlaka, sizde dinleyin!
Beklemeyin, hemen dinleyin!
Sözler kimin diye baktım, Kazak Abdal'a ait olduğunu gördüm. Kazak Abdal, onyedinci yüzyılda yaşamış, Romanya Türklerindendir. Dili yalın ve sadedir.
Şiirleri, güncelliğini halen korumaktadır.
Kazak Abdal bir Bektaşi dervişidir. Turgut Koca'nın Bektaşi Şairleri ve Nefesleri kitabında şöyle anlatılmaktadır:
"Rus Çarı'nın kızı bir çocuk doğurur. Fakat bu çocuk, annesinden süt emmez. Bu duruma ne hekimler, ne de papazlar çare bulamazlar. Sonunda Deliorman dergahından, Rusya'dan Tuz parası almak üzere gelen Demir Baba'ya: "Sen keramet ehli bir azizsin. Bu çocuğu tutulduğu hastalıktan kurtar" diye yalvarırlar. Demir Baba da: "Bu çocuğun süt emmesini sağlar isem, tekkeme nezreder misiniz?" der. Kabul ederler. Demir Baba çocuğa: "Em!" der. Çocuk, anasının memesini emer. Delikanlılık çağına erince, Demir Baba dergahına gönderirler. Böylece Demir Baba, çocuğu evlat edinir. Adını Ahmed kor. Bu çocuk daha sonraları Balım Sultan'a giderek, el alır ve adı da 'Kazak Abdal' olur".
Kazak Abdal, Denizli'deki dergahında yatmaktadır.
İşte o, pazar pazar adamı rahatlatan türkünün sözleri:
Eşşeği saldım çayıra,
Otlaya karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra.
Yoranın da…
Münkir münafıkın huyu,
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu,
Dökenin de…
Dağdan tahta indirenin,
Iskatına oturanın
Mezarına götürenin,
İmamın da…
Derince kazın kuyusun,
İnim inim inlesin
Kefenin diken iğnesin,
Dikenin de…
Müfsidin bir de gammazın,
Malı vardır da yemezin
İkisin meyit namazın,
Kılanın da…
Kazak Abdal nutkeyledi,
Cümle halkı ta'neyledi
Sorarlarsa kim söyledi,
Soranın da…
Ya, dostlar!
Böyle işte!..
Ancak bu türküyü, mutlaka Kıraç'tan dinleyin. Ben Pazar günü 3'te dinledim. Siz, istediğiniz saatte dinleyebilirsiniz. Fark etmez artık, her saat dinlenilir!
Üstüne de, Kazak Abdal'ın şu dörtlüğünü okuyun tamamdır!
"Aslında, neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestana gelir kaftan beğenmez"