Ete kemiğe bürünmüş, Ali Gedik diye görünmüştü!

Bu dünyadan gideli, tam beş yıl oldu.

Gün yok ki ondan bahsetmeyelim veya onun bir sözü, nasihati, esprisi aklımıza, gelmemiş olsun.

Arkadaşlarımızdan, herhangi biri ile bir diyalog yaşamamış olsun.

Veya onda bir sevgi, bir iz, bir hatıra, bırakmamış olsun.

Tanıştığı sıradan insanlar, onu sevmemiş olsun.

Ali Gedik Hoca'dan bahsediyorum.

Akşam yıldönümü dolayısıyla ruhuna Fatihalar gönderdik, salât selamlar okuduk.

Allah ruhunu haberdar eylesin. 

Ona, sonsuz rahmetler eylesin.

Ali Gedik anlatılmaz, yaşanır.

Gerçek bu?

O bir okuldu çünkü.

İnsan-ı Kamil'i tanıtan okul?

İnsan olmayı, güzel ahlak sahibi olmayı, haramı, helâlı öğreten okul?

Söz ve davranışlarıyla karşısındakini kendine hayran bırakırdı. 

Bir gün Meltem Koleji'nde odasında, birlikte oturuyoruz. Zannediyorum ya 98 veya 99 yılıydı.

Birisi geldi, çocuğunu Meltem Koleji'ne kaydettirmek istediğini ama bir şartının olduğunu söyledi.

Ali Hocam adamın yüzüne baktı ve "şartla geleni almıyoruz" dedi.

Bende "hocam şartı neymiş bir dinlesek" dedim.

"Hayır, gerek yok" dedi.

Sonra "peki söyle bakalım, neymiş şartın" deyince adam, zehrini kustu: "Çocuğumun Gençliğe Hitabe'yi ve Andımız'ı okumasını istemiyorum"

Malum hastalıklı çevreden, bir tip?

"Gençliğe Hitabe'den ve Andımız'ı okumaktan rahatsız olan bir velinin de çocuğunda, okulumun yüz metre yakınında geçmesini istemem. Kapı şurada, ileri marş marş!" demişti rahmetli.

O bir milli nefesti.

Prof. Dr. Haydar Baş nefesi ve neferiydi.

Andımızı yasaklayanlar, bugün iktidar. "28 Şubat Süreci" bu zihniyetin kuluçka süreciydi.

O süreçte işte bu okulu kapattılar. Ali Gedik Hoca'nın Genel müdürü olduğu, Meltem Eğitim Kurumları niye kapatıldı, bugün daha iyi anladık.

Gençliğe Hitabeyi ve Andımız'ı müdafaa etmenin bedeliymiş demek.

O süreçte, bir gün okula geldim. Müfettişler okulda. Ali Hocam üzgün?

Müfettişler hiçbir eksik bulamamış ancak sakalını kesmesini istiyorlardı.

"Okulun müdürü var, ben neden sakal kesmeliyim" diye sordu.

Müfettiş "Ya istifa et, ya sakalını kes, yoksa işlem yaparım" diye çıkışınca merhum sakalını kesti. 

Hem de ağlayarak?

28 Şubat böyle bir şeydi! 

Andımız'ın okunmasını istemeyenlerin iktidar yapıldığı, okunmasına savunanların ise sakallarının kesildiği, okullarının kapatıldığı bir süreçti. 

Ali Hoca'mı anlatacaktım ama hatıralar beni nereye çekti.

Çok kibar bir insandı.

Yetmiş yıllık hayatında bir Allah kulunu bulamazsınız ki, "Ali Gedik beni kırdı" desin.

Mümkün değil.

İnsan bu kadar mı, melek ruhlu biri olur.

Öylesine hikmetli tespitleri vardı ki, şaşırıp kalırdınız. Hz. Ali efendimiz için "günahın onda nasibi olmamış" derdi. Çok güzel tasavvufi sohbetleri olurdu.

Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e karşı aşk boyutunda bir sevgisi vardı. Nesimi'den okurdu ama siz anlardınız, Baş Hoca'mız üzerine okuduğunu?

Okulda bazen bize Huma Kuşu'nu söylerdi. "Sen efendi ol ben kapında kulun olim" dediği an, yok oluştaydı sanki.

Onunla yolculuk çok zevkli olurdu.

Onun şakalarına bayılırdık.

Çok güzel araba kullanırdı.

Kullanırken, ya ilahi okur veya zikrederdi, sohbet ederdi.

95 yılında araba kullanmasını yeni öğreniyorum. Bana o kadar önemli bilgiler verdik ki, bazı uyarılarının hayatımı kurtardığına şahit oldum.

Zaten onun uyarıları, ya hayat kurtarır, ya iman?

Uzun yoldayız adeta uçuyor. 

Korktuğumu anladı. 

"Niye böyle sürdüğümü biliyor musun?" dedi.

Hayır dedim.

"Sen böyle araba kullanma diye, sana gösteriyorum" dedi.

O bir arkadaştı.

Babaydı.

Hocaydı.

Candı.

Ali Gedik'ti o?

Ete kemiğe bürünmüş, Ali Gedik diye görünmüştü!

O, Üstadı Prof. Dr. Haydar Baş'ın "abi" dediği Erzincanlı, Tercanlı, Mercanlı Ali idi.

Ömrünü, Prof. Dr. Haydar Baş'a talebe olmaya, imana ve insana, devlete, bayrağa, hizmete adamış; vefakâr, fedakâr Ali Gedik?

Ruhun şad olsun!

Ete kemiğe bürünmüş, Ali Gedik diye görünmüştü!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön