Dünkü yazımda, İdlip’te ateşi kucakladığımızı yazmıştım. Suriye’yi yakan ateşin, bizim kucağımıza bırakıldığını ifade etmiştim.
Önemine binaen, tekrar yazalım istedim:
Esad’ın, Rusya desteği ile ateşi süpüre süpüre, Türkiye’nin kapısına getirdiğini, sanırım artık herkes görüyor. Bunu görmeyen varsa, zaten onlara da, bir şey anlatmaya lüzum yok.
Bir düşünün lütfen; Türkiye, Rusya ile bir “İdlip anlaşması” yapıyor. Ama bu anlaşmada, herkes memnun… ABD ve AB memnun, Rusya ve İran memnun, Esad da memnun…
Af edersiniz ama bu anlaşmada hiç mi zararlı çıkan yok?
Ateş kimin kucağında ise zararlı çıkan o… Fakat ilginçtir, bizim hükümette, memnun. Yandaş basın, “oley başardık!” çekiyor. “Bu başarı Türkiye’nin” diye davul-zurna çalıyor.
Pimi çekilmiş bir el bombası var, bu el bombasının patlama menzili dışında olanların memnun kalması normalde, pimi çekilmiş bombayı elinde tutan niye memnun.
Ya aklı yok, ya da başka bir şey…
Dünyanın en azılı teröristleri, Suriye’ye CIA eliyle gönderilmişti. Bunlar arasında muhtemeldir ki, Suriye’de niçin olduğunu bilmeyen binlerce salak vardır. İşte “Ilımlı” diye bunlar mı kast ediliyor, bilmiyoruz!
İşsiz, paralı savaşçılar var mesela.
ABD, istiyor ki, bunlar ölmesin. Mümkünse bunlara yol verilip, dünyanın başka bölgelerine gönderilsinler. Mesela Libya’ya… Rusya, içinde Çeçen savaşçıların da olduğunu bildiği bazı grupların burada imhasını istiyor.
Avrupa, “insani dram olur” diyerek hem ABD tezini savunuyor, hem de, kendini vuracak yeni bir göç dalgasından ksıyrılmak istiyor. Mesela hiç adı geçmeyen Çin de, Rusya gibi düşünüyor. İçlerinde Uygur Türklerinden savaşçılar var.
CIA’nın bunları Suriye'ye yönlendirirken, özellikle Türk tarihi ile duygusal bağları olan toplumlardan seçmesi de, çok manidar. Bir yandan Rusya ile arayı bozmak için Çeçenleri, öbür taraftan Çin ile arayı bozmak için Uygurları kullanmak, tam bir mühendislik çalışması.
Yahut Rusya ve Çin’i özellikle Müslüman-Türk kökenli halkların içinde seçip eğittikleriyle terörize etmesi, tam bir Pentagon mühendisliğidir.
Neyse, geçtik burayı!
İşte Türkiye’yi son derece bir ikilemde bırakıp, bunlarla karşı karşıya getirmesi de, ayrı, ince bir mühendislik hesabı içerir. Türkiye’nin yaşadığı ikilemi, ABD kullanıyor.
Rusya bastırıyor ama Türkiye’de yatırımları var, ileri gidemiyor. Çin ise şimdilik sesini çıkarmıyor.
ABD’den para bulamayınca Çin’e yönelen Türkiye, önüne birden bire Uygur Türkleri meselesi atılıyor. Hele de Bahçeli’nin "ortağı" olduğu bir hükümetin önüne…
Çin’in Uygur defteri elbette temiz değil ve Çin bu konuda asla masum değil ama bugün dünyaya açılan Çin’in, ABD’nin önüne attığı “Uygur” engeline takılacak akadar aptal olmadığını biliyoruz.
Bir kere Türkiye;
Uygur Türklerine faydalı mı olmak istiyor: Çin ile iyi geçinecek.
Türk devletlerine faydalı mı olmak istiyor: Bunu Rusya ile güzel ilişkilerle sağlar.
Yoksa Taksim’de Çinli dövmeye gidip, Japonları dövmekle olmaz. Ya da, iki de bir "Moskof zulmünü" hatırlatıp, NATO’yu kutsamakla da olmaz.
Konudan uzaklaşmadım, merak etmeyin!
Şimdi, Esad’ın süpürüp kapımıza getirdiği “pislik”, aslında, çok tanıdık pislik!
"Bizim pislik" diyeceğim, içim varmıyor.
“Pisliği karıştırıp kokutmaya gerek yok”!
Siz anladınız!
Soçi’deki anlaşmada Putin, “pisliğinizi temizleyin” mühleti verdi. Ülkesinin çıkarları için her manevrayı büyük bir başarı ile yapan Putin, Türkiye ile iyi geçinmek zorunda, çünkü onlarca milyar dolarlık anlaşmalar var.
Pisliğin üzerinde oturan bir adam düşünün, oturduğu yerde kolay kolay kalkmaz. Kalkmak için zamana ihtiyacı var, çünkü temizlik yapması lazım. Türkiye’nin yanlış Suriye politikası, Türkiye’yi işte bu adamın durumuna soktu, ne yazık ki.
Büyük bir ajanda kültürüne sahip Rus devleti, uçak düşürme olayı da dâhil, her şeyi yazıyor şimdilik. Yatırım mı, rüşvet mi ne derseniz deyin, şimdilik Türkiye’yi zora sokacak adım atmaz.
Bu yüzden bir, “temizlik” mühleti alan Türkiye, sınırındaki pisliklerden kurtulmak istiyor. Rusya, bazı şeyleri
görmeyecek.
ABD, onlarca yıldır yetiştirdiği, Müslüman’dan devşirdiği ruh hastalarına kavuşacak, Avrupa, korkusunu çektiği mülteciden kurtulacak, Türkiye ise ateşle oynamaya devam edecek. Oraya mecburen, daha ok asker yığacak. Daha çok asker, daha çok risk demek…
İçerden, İdlip’e asker göndermeyi, ballandırarak anlatmaların aksine, Allah Mehmetleri korusun. "Osmanlı rüyasının" başımıza açtığı dertleri, Davutoğlu’nun “stratejik” belasını, ne kadar anlatsak bitmez.
Türkiye, “eşek arısı” kovanını dağıtacak mı, dağılan arılara sokulacak mı, zaman gösterir. Ama it gibi pusuya yatan ABD ve İsrail ajanlarının, Rusya- Türkiye işbirliğine yönelik provokasyonlarına dikkat edilmeli.
Ayrıca çok önemli başka bir şey: Gözler İdlip’te iken ABD, Suriye'de üs sayısını artırıyor. Fırat’ın doğusunda UR, büyüyor.
İdlip’te meşgul edilip, Fırat’ın doğusunda, ABD'nin "stratejik" hançeri,ülkemize saplanacak. İdlip ile ne kadar meşgul olursak, ABD o kadar memnun kalır.
Şimdi söyleyin:
İdlip’te ip kimde?
İdlipte ip kimde?