İnsanımız sahipsiz ya el vuruyor, ya sel veya hem el vuruyor hem de sel. Son günlerde her ikisi de gerçekleşmiş oldu. Teröre on şehit verdikten sonra, Suriye tarafından vurulan uçaktaki şehitlerimizin naaşlarına ulaşıldı, onları yüreklerimize gömdük. Ardından Samsun’da sel faciası, daha doğrusu TOKİ faciası yaşandı.
Bu iktidar o kadar ikiyüzlü politikalar üretiyor ki, iyi niyetli insanımızın bunların gerçek yüzlerini görmesi için en az 50 yıl gerekir, Çünkü damardan girmeyi çok iyi biliyorlar.
Bugüne kadar devletin katı laiklik anlayışı, devletin soğuk yüzünü vatandaşa yansıttığı için, insanımız evladını şehit verdiği halde, kendisiyle cenaze namazında yan yana saf tutarak ağlayan Başbakanı görünce evladının acısını unutup sorgulama gereği duymuyor.
İnsanımızın devletinden yıllardır beklediği bu özlem ve sıcaklığı; AKP sonuna kadar kullanarak, verilen uluslararası sözlere ve projelere malzeme yapıyor. Ayrıca dini duygularla da bezeyerek ranta çeviriyor.
Bu sahte sıcaklık ile kandırılan vatandaş iktidar yetkilerine “Ben evladımı veriyorum teröre, sen ise müzakere yapıyorsun. Ben sana böyle bir izin verdim mi?” diye sormuyor.
Ya da “ağlamak benim işim, sen iktidarsın, devletsin neden ağlıyorsun senin terör karşısında çömelecek, ağlayacak lüksün var mı?” demesi gerekirken, iktidarın “özel ağlama takımı “ karşısında susuyor.
Nitekim Suriye şehitlerimiz; Başbakan’ın gözyaşı ile uğurlanarak, yandaş basın yayın tarafından sorgulanmadan kapatıldı. Hâlbuki iktidarın verdiği bilgiler birbiriyle çok çelişiyor.
Suriye sınırından sekiz buçuk mil uzaklıkta enkaz bulunduğuna göre, vurulmadan önce, uçağın Suriye tarafında olduğunu kabul etmiş oluyoruz. ABD başta olmak üzere, tüm dünya bizi yalanlayarak, sınır ihlali yaptığımızı iddia ediyorlar.
Enkaz ile birlikte denizin bin iki yüz metre altında bulunan cesetlere ait bot ve kask nasıl su yüzüne çıkar? Yani bunları pilotun çıkarması gerekiyor? Bu da çok kafa karıştıran bir durum, hepsinden önemlisi ne işimiz vardı bu ülkede? Sorusunu şehit ailesi de soramıyor. Bu kadar acılı gözü yaşlı bir Başbakana kim soru sormaya kıyabilir!
Gerçi “yiğidi öldür, hakkını yeme” demişler. Bu iktidar diriye sahip çıkmıyor ama ölüye acayip sahip çıkıyor. Yeter ki siz ölün, sonrasını hiç düşünmeyin! Gözü yaşlı General, Bakan, Başbakan cenazenizi öyle bir kaldırırlar ki, acı nedir hissetmez geride kalanlarınız!
İsrail 9 vatandaşımızı öldürmüştü uluslararası sularda, Sayın Başbakanımız esip gürlemiş, milletin birikmiş gazını almıştı bir güzel. Sonra; aslanlar gibi ölülerimizi alıp getirdi, bir gözyaşı döktü bakanları, vekilleri acı macı kalmadı kimsede!
Yani acıya da birebirdir, bu iktidar! Yeter ki evlatlarınız ölsün, nerde öldüğü, nasıl öldüğü, çok önemli değil. BOP yolunda ölsün, NATO yolunda ölsün hiç fark etmez, aynı dillere destan cenaze hizmetlerini alırsınız.
TOKİ evlerinde boğulup ölseniz de olur fark etmez. “Hem bu iktidar çok mübarek açığını, gediğini örterseniz Allah’ta sizin günahlarınızı örter öbür tarafta”! İktidar sizi şehit bile sayar, AKP şehidi olursunuz!
Diyelim ki Samsun’da sel ağzına yapılan TOKİ evlerinde oturuyorsunuz. “Yere yakın olan Allah’a yakın olur” deyip bodrum katı size sattılar, sel gelip sizi boğdu. Ne güzel TOKİ’de ev almakla kalmayıp cenneti de satın aldınız! Boğuldunuz ev; TOKİ evi değilse dünyada da, ahirette de yandınız. Hele o binayı yapan müteahhit kesin Ergenekoncu ilan edilip, Silivri’yi boylar. Bu iktidarda maddi, manevi öyle imkânlar ve makamlar var ki aklınız durur. Hizmette sınır yok, kapsama alanı çok geniştir!
Evladınız teröre kurban giderse “Açılım şehidi”, NATO adına sınır ihlali yaparken vurulursa “NATO şehidi” İslam ülkelerindeki isyan ve terör faaliyetlerini desteklemek üzere gönderilirken ölürse “BOP şehidi” olur. Ha, az kalsın unutuyordum; TOKİ evlerinde ölürse TOKİ şehidi sayılır. Böylece yeni bir şehitlik sınıfı daha çıktı AKP sayesinde! Bu iktidar da yok, yok…