8 Mart, Kadınlar Günü dolayısıyla, Bağımsız Türkiye Partisi(BTP) Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, iktidarlarında kadınların 2500 lira maaş alacaklarını müjdelemesi, bir seçim vaadi değildi.
Eğer buna,"seçim vaadi" dersek yanış yaparız. Hatta haksızlık ve kötülük yapmış oluruz. Zaten Prof. Baş'a yapılan haksızlık, ülkeye yapılmış, en büyük kötülüktür. Bu ülke için bir tez yazılsın, ama uygulayıcıları bu ülke dışında, bütün bir dünya olsun.
4 milyar nüfus, bu tezden iş ve aş sahibi olsun, Sayın Baş'ın ülkesi ise hazine üzerinde oturan dilenci olsun!
Bu, her şeyden önce, Türkiye'ye haksızlık?
Prof. Dr. Haydar Baş, "ben 6 ayda bu ülkeyiz düze çıkarırım" diyor, yahu insan bu sözün şakasına bile bayılmaz mı? "Hocam buyur!" demez mi?
Ya da en basitinden, bütün kanallar davet edip, lütfen buyur anlat demez mi?
Normal bir ülkede bunlar olur. Ama Türkiye gibi bir ülkede, bunlar olmuyor işte.
Bir insan düşünün, kendine ait bir modeli var. Bu modeli, Rusya'sı, Çin'i İran'ı, Brezilyası, Hindistan'ı uyguluyor. "Milli Paralarla Ticaret" tezi etrafında bir blok kuruluyor, Türkiye dahi buna mecbur ediliyor. Türkiye'nin iktidarı Rusya'ya, İran'a gittiğinde "Haydar Başçı" kesilip, "Milli Paralarla Ticaret" demek zorunda kalıyor. Hatta "bunu biz bu ülkelere söyledik" gibi bir "çalma" işine gidiyor fakat o insan gizlenip, yok sayılıyor.
Prof. Baş için, "Bir insan nasıl bu kadar sabırlı olur" diyor insan.
Neyse.
Demek Haydar Baş kolay olunmuyor.
Bakın beyler!
Hatta hanımlar!
Prof. Dr. Haydar Baş, seçim vaatlerinde bulunmadı hiçbir zaman. O sisteminin gereği olarak, yani, Milli Ekonomi Modeli'nin hayata geçmesi için, sistemin motorunun çalışması için diyelim, bir yakıta ihtiyacı var.
Haydar Baş sisteminin motoru, insanın tüketmesi. Devlet insanlara tüketmeleri için para veriyor. İnsanlar bu parayı harcıyor. Bu harcama tüketimi, tüketim üretimi harekete geçiyor. Üretim ise istihdamı sağlıyor. Bu da ekonomi de sürekli büyümeyi gerçekleştiriyor.
Şimdi de insanlar tüketiyor ama borç ederek tüketiyor ve tükettikçe batıyor. Üstelikte, yabancılara ait şeyleri yine yabancıdan borç ederek tüketiyor.
Anladık mı?
Çok basit değil mi!
Ekonomiyi insanların anlamadıkları bir dilde anlatmakta, bir kapitalizm oyunudur. İnsanlar, "biz bu işte anlamayız" diye geri dursunlar ki, küresel soyucular, kapitalist ağızlarla konuşup herkesi kandırsınlar.
Haydar Baş son derece basit ve yalın anlatıyor.
Onu anlamayanların gerçekten nasipleri kesilmiş. Adama para vereceğim diyor kızıyorlar. Bir diğeri, "asgari ücret neyine yetmiyor, Allah gözünü doyursun" diyor, alkışlanıyor.
Neyse!
"Öğrenilmiş çaresizlik" içinde, bir bardak su isteyene, okyanusları getiren bir insan, elbette zor anlaşılır. Şimdi, Prof. Baş "ben 10 bin lira asgari ücret vereceğim, bunlar 5 bin lirayı bile anlamadılar" diyor.
Zaten lider budur. Başkalarının hayallerinin ulaşamadığını, o gerçeğe dönüştürür. Üstelik Baş Hoca, kadınlara 2500, erkeklere bin lira, çocuklara 500 lira para verme taahhütlerini, ülkenin kaynaklarını henüz devreye koymadan verebilecek.
Kendine ait modeli uyguladığı zaman, bunları veriyor. Yoksa mevcut ekonomide vereceğini söylemiyor. Haydar Baş'ı çalarak, bu taahhütleri kendileri vaat edenler, ülkeyi batırır, haberiniz olsun.
Çünkü onlar kapitalist sistemde vereceklerini söylüyorlar ve çalarak bunu söylüyorlar. Sayın Baş ise nerden vereceğini, kalem kalem sayıyor.
Adam, "Senyoraj" nedir, bilmeden, dinlemeden "nerden verecek?" diyor. Bu, "nerden verecek" diyenleri ben kaydediyorum. Bunlara, "Vatandaşlık Maaşı" verilmeyecek!
Bana kalsa, bunca seçim oy vermeyen hiç kimseye vermem ama o, Haydar Hoca işte. Dedik ya, Haydar Hoca olunmaz, doğulur diye. Olay bu?
Türk Milleti, tekrar bir Atatürk doğurdu, neden anlamıyoruz!
O, Hoca Atatürk.
Atatürk silah ile askerlik sanatını konuşturarak, askeri dehası ile bu ülkeyi kurtardı, Baş Hoca'da ekonomi ile kurtaracak. Türkiye'nin başka, hiçbir çıkış kapısı yok.
Haydar Baş söke söke alacak!
İster inan, ister inanma!..
Türkiye'de bakın bir gelenek oluştu, Haydar Hoca bir şeyi söyleyecek, o duymazdan gelinecek ama aslında herkes duyuyor, özellikle duyması gerekenler. Ve sonra, onun dediğine gelinecek. " Atatürk Vatandır" dedi.
Birileri bir gecede, "Atatürkçü" oldu.
Niye dersiniz!
Neyse, dağıtmayalım!
Ancak şu kadarını söyleyelim: Rusya ve Çin'in can simidi gibi Prof. Dr. Haydar Baş'ın tezlerine sarıldığı bir dünyada ve dünyanın yarısında fazlasının, hatta Avrupa ve ABD'sin bile "tüketim eksenli" Haydar Baş tezinden bölümler alıp uyguladığı bir zamanda, özellikle Avrupa'da bütün muhalefet partilerinin söylemlerinde Haydar Baş izine rastlandığı bir dönemde, Türkiye'de bu iş daha fazla gizlenemez.
Haydar Baş Bey'e teşekkür etmeliyiz ki, tezinin temeline insanı koydu.
Kadınları, çocukları emeklileri koydu. "Tüketimden büyük kaynak mı olur" diyerek, dünyayı kendisine hayran bıraktı. İktisat otoritelerine şapka çıkarttı, "Kaynaklar Sınırsız, İhtiyaçlar Sınırlı" tespitiyle.
Binlerce yabancı akademisyen buna sebep, Müslüman oldular. "Ne Mutlu Türküm Diyene" dedirtti, hem de Türk düşmanı bilinenlere.
Haydar Baş seçimlerde, "Ben sizlerden oy dilenmeye gelmedim, sizleri kurtarmaya geldim" demişti.
Haydar Baş, bizlerden oy istemedi hiç bir zaman, bizler kurtuluşumuzu reddettik.
Şimdi, hep birlikte, alçak sürünüyoruz.
Ben diyeceklerimi dedim!
Sancılı kalın, acı çekin!
Hakikatlere doğmak için?