Bazen bir söz, bazen bir yazı, bazen de bir kitap turnusol olur. “Ne Mutlu Türküm Diyene” cümlesi mesela turnusol olur bazı insanlar için. “Atatürk Vatandır” sözü de öyle… Atatürk’ün kendisi de turnusol görevi icra eder. “Atatürk Vatandır” sözünün sahibi Prof. Dr. Haydar Baş da öyledir.
Yıllarını onunla geçirmiş bizler, bulunduğumuz ortamlarda Haydar Baş adını geçirdiğimizde, havayı hemen alırdık; rahatsız olan yüzler anında seçilirdi. Hayattayken, onun görüşlerini ve tezlerini dile getirir, özelde Türkiye, genelde dünya ve hatta ahiret için kurtuluş reçetesi oluşunu anlatırdık.
Şimdi beden olarak aramızda değil diye anlatmamak, onu geçmişte kalmış bir değer gibi görmek çok ciddi bir yanlıştır. Çünkü Haydar Baş, dünün de bugünün de yarının da yol göstericisi ve lideridir. Kaleme aldığımız ve yayınladığımız “Hakikate Adanmış Hayat” isimli eser, işte bu duygu ve düşünceyle yazılmıştır.
Evet, eseri ben yazdım ama kafama göre yazmadım. Bir emirle, bir vasiyetle yazdım. Yazarına takılıp eserle ilgilenmeyen, alınmasını ve okunmasını engellemeye çalışan özürlü zihniyet, yapıcı değil yıkıcıdır. Onlar, onun yaptığı her şeyi yok etmeyi kendilerine “vizyon” edinmişlerdir.
Ama şunu ifade edeyim: Başaramayacaklar!
Yarım asırlık bir düşünceyi, bir tezi, bir davayı ve bir oluşumu, beş yılda yıkabileceklerini sanıyorlar, ama yanılıyorlar.
Liderlerin hayatları anlatılır ve bunu genellikle kendileri yapmazlar. Bir berber ne kadar usta olursa olsun, kendi saçını-sakalını başka ustalar tıraş eder. Bir lider de “işte hayatım” diye oturup kendi hayatını yazmaz; ama yazdırır. Yanlış kalemlerin eline geçmesin diye de bunu yapmak zorunda kalır.
Nasip ve kader bizeymiş. “Evladım, sen yazmazsan kimse yazamaz” diyerek bu onuru bana bahşetti. O, peygamberin, Ehl-i Beyt’in ve Atatürk’ün hayatını yazdı. Ben de bunları yazanın, hayatını yazdım. Sadece “yaz” demedi; üstelik yazdıktan sonra “Senaryo olarak da ortaya koy, davamı sinemaya ve sanata mal et” dedi. Hiç unutmayalım: Edebiyata ve sanata mal olmayan hiçbir tezin ve davanın yaşama şansı yoktur.
Allah’ın izniyle edebiyata mal etmenin ilk adımını attık. Peşinden ikinci ve üçüncü adımlar gelecek. Ardından sanata mal olmanın temelleri atılacak. Bizden sonra gelen nesiller bu tez ve yorumlarla hayata bakacak; bağımsızlığın, birlik ve beraberliğin güzelliklerini yaşayacaklar.
Önümüze çıkarılan engeller moralimizi bozmayacak. Kullanılan aparatlar, hak ettikleri dersi Allah’ın adaletiyle alacak.
Haydar Baş, sadece geçmişin değil, geleceğin de lideridir. Onun fikir, duruş ve düşünce mirasının önünde engel olmaya çalışanlar, Hakikate Adanmış Hayat karşısında akıntıya kürek çekenlerin hevesleri kursaklarında kalacaktır. Bin bir türlü oyunla, alçakça oynadıkları rollerle sadece seviyelerini ortaya koyacaklardır.
Haydar Baş’ın hayatının anlatılmasından ancak FETÖ’cüler rahatsız olur. Ben zaten onlardan tepkiler bekliyordum. Ilımlı ve siyasal İslamcı çevrelerden eleştiri ve engelleme beklemiştim. Ama hiç tahmin etmediğim yerden gelince, “Sen de mi Brütüs!” demek durumunda kaldım.
Hayattayken nasıl turnusol idiyse, şimdi de farklı değil. Bu kitap bazılarına kırmızı görmüş boğa gibi geldi. Hemen hepsi okuma özürlü, anlama özürlü ve idrak yoksunu insanlar… Yolu Haydar Baş olanın, fikri ve zikri Haydar Baş olanın, duruşu Haydar Baş olanın; onun hayatının yazılması, okunması ve anlatılması neden rahatsız eder?
Bunu anlayan varsa bana da anlatsın.
Kimse bunu “yazara takıntı” olarak görmesin. Ben böyle bakmıyorum meseleye. Burada açık bir tezgâh, bir komplo var; haberiniz olsun. Ve sırf bu yüzden bu kitabı okumalısınız. Okumadan göremez, anlayamazsınız.
Siyah mermer üzerinde beyaz karıncayı görürsünüz; ama karınca siyah olursa göremezsiniz. İşte mesele budur: Mermer siyah, karınca siyah…
Görmeniz için size tavsiyem şu:
Hakikate Adanmış Hayat’ı oturduğunuz masaya, içinde bulunduğunuz WhatsApp grubuna, sahibi olduğunuz sosyal medya sayfasına koyun ve bekleyin. Neler yaşadığınızı test edin. Bizden zannettiklerinizin ne kadar değişmiş ve dönüşmüş olduklarını yaşayarak görecek, hayretler içinde kalacaksınız.
Bu önemli mi?
Emin olun, hava gibi, su gibi önemli…
Ben üzerime düşeni yaptım: Yazdım ve bastım. Hem de “hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan”…
O büyük insanın ileri değil, çok ileriyi gören bakışını anlamaya çalışarak okuyun derim. Nasıl yaşadığını, neler konuştuğunu, neler yazdığını göreceksiniz. Okurken yalnız olmayacak, “Ben oradaydım” diyeceksiniz.
Bu eser; onu tanıyanların gönlüne, tanımayanların zihnine, unutanların da vicdanına yazılmıştır.
