Liderimizin vefatı sonrası tabi ki her birimiz şoklar yaşadık. Böyle bir insanın, aramızdan çekilip gitmesi, hepimiz için kolay değil. Prof. Dr. Haydar Baş, çok büyük bir lider. Ardından devrimler bırakıp giden bir lider.
Hem dünyada, hem Türkiye’de taşları yerinden oynatıp gitti. O, bütün vazifelerini yapıp öyle gitti. Yapacak işi kalsa gitmezdi, bu böyle biline.
O ezberleri bozdu.
Alışkanlıkları değiştirdi.
“Lider” deyince insanlar, Meclis’e bakıyorlar.
Şu sorular etrafında olaya bakarlar:
Meclis’e girdi mi?
Kaç vekil aldı?
İktidar ortağı oldu mu?
Bugüne kadar, Meclis’e o kadar parti girdi, hükümet oldular, başbakan oldular… 20 yıl sonra kaç tanesi hatırda kalır.
Hiç.
Baş Hoca isteseydi Meclis’e de girerdi, iktidar da olurdu ama yapmadı. Türkiye’de Meclis’e girmenin yolu, sandıktan geçmiyor ne yazık ki. İktidar olmanın yolu hele mutlaka NATO’dan geçer, AB’den, ABD’den geçer.
Bunları inkâr ederek siyasete giren bir insan, sonucu bilmeden seçmedi. Sonucunu bilerek ve görerek, bu yolu tercih etti. “Ne AB, Ne ABD, Bağımsız Türkiye” diyerek yola çıktı. Bağımsızlık, Mustafa Kemal’in yolu…
Ama merhum Haydar Baş, değil 20, kaç 120 yıl akılda kalır, bundan haberiniz var mı? Emevi sarayında açtığı delik, kıyamete kadar kapanır mı sanıyorsunuz. Hoca kimliği ile Müslümanların asırlardır yumuşak karnı olan “Şii-Sünni” ayrılık karanlığına tuttuğu ışık, yüzyıllarca sönmez.
Meseleyi ilmi olarak ortaya koydu. Ayet ve hadislerle mesele öyle açığa kavuştu ki, kimse itiraz edemedi. Çünkü etse Şii’ye değil, Allah’a ve Peygamberine karşı gelmiş olacak. “Ehl-i Sünnet, hakkında bana bir ayet getirenin, ayağını yıkayıp suyunu içeceğim!” dedi, kimseden ses çıkmadı yıllarca.
Kur’an’da olan bir yol hâşâ “bâtıl” ama Kur’an’da olmayan bir yol “hak”, böyle bir şey söz konusu olamaz. Dünya üzerinde Müslümanlar, Şii-Sünni çatışma riski olan bölgelerde özellikle liderimizi Baş tacı yaptılar.
Haydar Baş, Şii-Sünni savaşı isteyen emperyalistlerin oyununa taş koydu. Büyük İsrail Projesini çökertti. Bundan dolayı, içerdeki kuklaları ona “Alevi oldu” dediler. O ne dedi: Keşke olsam, istesem de olamam!
12 İmam’ın hayatını yazarak, fitneyi kör etti. Onun bu devrimi, Müslüman olanları ilgilendirir.
Bir diğer konu ise ülkemizi ve dünyayı ilgilendirir: Milli Ekonomi Modeli.
Ekonomist olmayan bir insan, ekonomi tezi yazdı. “Tüketim eksenli” dünyanın ilk ve tek tezinin, kuralları da kendine özgü… Bu tez, dünyanın yeni ekonomi modeli oluyor. Tüketimi “kaynak” olarak görüyor, insanı işin merkezine koyuyor, “milli para”yı olmazsa olmaz, görüyor.
Uluslararası 10 kongre yapıyor, dünyanın bütün iktisatçılarını topluyor. “Yanlışımı bulun” diyor. İktisatçılar, adeta küçük dillerini yutuyorlar. Birçoğu, Müslüman oluyorlar.
Tezin sahibi ilahiyatçı olmasına rağmen, meseleye “din” parantezi açmıyor. Matematik formülleriyle, faizin ekonomileri bitirdiğini ortaya konuyor. Tez kapitalizm ve sosyalizmden, iktisadın tanımında dahi ayrışıyor.
“İhtiyaçlar sınırlı, ihtiraslar sınırsız” diyor. Azerbaycanlı akademisyen Ahmet Kaşanoğlu, “bu tezi ancak Müslüman Türk yazar” diyerek, tez sahibinin dünyaya bakışını vurgu yapıyor. Bugün “Milli Paralarla Ticaret” tezi sonucunda ABD, çökmüştür.
Bir sente mal olan 100 dolar, artık 100 dolar etmiyor. Karşılıksız basılan, dolar, “milli paralarla ticaret” engeli yedi ve artık Özgürlük Kulesi yerlerde.
ABD’nin yolunda gitmediği için Türkiye’de iktidar olamayan Haydar Hoca, “Bağımsızlık” yolundan giderek, dünyada iktidar olmuştur. “Ben ABD’den güçlüyüm” demişti, duymadık onu. Hamaset yapıyor sandık.
“ABD’yi yıkmasam namert olayım” demişti, siyasete girdiğinde.
ABD’yi yıktı.
Emevi saltanatını da yıktı.
Emperyalistlerin önüne taş koydu. BOP’u yürümez hale getirdi. ABD, yeni bir AKP ile emperyalist yolu düzeltip, kenarına Gül’ler dikmek istiyor. Bu da, bilinsin isterim.
Başka ne mi yaptı Haydar Hoca?
Ezberleri bozdu. Atatürk ile İslam arasına konan bentleri kaldırıp attı. Cami ile Anıtkabir arasına yıkılmaz bir köprü inşa etti. Camiden çıkan, Anıtkabir’e gidiyor artık. Ata’sına dua ve teşekkür ediyor. Hatasından dönüyor. “Seni yanlış tanıdık, affet!” diyor.
Bunlar sıradan şeyler mi, sanıyoruz!
Dünyada ve Türkiye’de Haydar Baş’ın dönemi başladı. İslam’ı anlama ve yaşamada, Haydar Baş’ın “gönül” ve “Ehl-i Beyt” merkezli İslam anlayışı, güneş gibi parlıyor. Bu, Türklerin İslam anlayışı ve Müslüman kodları değil mi?
Türk’ün fabrika ayarı değil mi?
Ahmet Yesevi, Hacıbektaş çizgisi değil mi?
Abdal Musa, Geyikli Baba, Taptuk Emre ve Yunus’ların yolu değil mi?
İleride mutlaka ‘Haydar Baş Üniversitesi’ kurulacak, dünya bu insanı çok daha iyi anlamaya çalışacaktır. Türk ve Müslüman dünyalar, merhum Baş’ın Türklük ve Müslümanlık konusundaki eserlerine, daha çok eğilecekler.
Dünyanın tamamı ise ekonomi tezlerine odaklanacaklar. Böylesine büyük bir insan, böylesine korkusuz bir lider, on asırda bir gelir. Evladı Hüseyin Baş liderliğinde, yolumuza devam ediyoruz.