Sayın Başbakanımız Ataşehir’de bir cami açılışı yaptılar. Güzel bir cami, emeği geçenlerden Allah razı olsun. Bu açılışta bir dua yaptılar “Allah minareleri ezansız, camileri cemaatsiz koymasın” diye. Biz de âmin diyoruz ve aynen katılıyoruz.
Ancak aynı ilçenin Mustafa Kemal Mahallesinde onlarca kilise evi açıldı. Bu hizmet(!) de Sayın Başbakanımıza ait. İmar yasasında yaptıkları bir değişiklik ile ülkemizde kırk bin kilise evinin açılmasına sebep oldular. Bunlardan bir kaçı Alevi kardeşlerimizin yoğun yaşadığı bu mahallede bulunmaktadır.
Bu mahallede bir tek Hıristiyan yaşamamaktadır. Öyle ise bunlar kimin için açıldı? “Camiler cemaatsiz, minareler ezansız kalmasın” diye dua eden Başbakan’ın bu duasında samimi olduğunu görmek isteriz. Tekbirlerle kilise açılışları yapan Başbakan’ımız benzeri bir duayı da buralarda söylemiş midir, bilmiyoruz.
Başbakanımızın duası kabul olmuş olabilir “camiler cemaatsiz, minareler ezansız” değil ama içini dolduranlar maneviyatsız ve ölçüsüz. Tabi insanımız böyle değildi önceleri, bu hale getirildiler. Bu hale gelmesi için on beş yıldan beri yürütülen dinler arası diyalog faaliyetleri ve son on yılda tekbirlerle kilise açılışları insanımızın itikadını ciddi derecede bozmuştur.
Denemesi bedava, İstanbul’un en kalabalık camisi önünde duralım ve camiden çıkanlara soralım “Allah’ın kaç dini vardır?” diye, camide çıkanların çoğu “üç dini var” diyecektir. Nasıl demesin ki bu ülkenin en kalabalık cemaatinin başının hangi dinden olduğu belli değil. Papaz ve hahamlarla yaptığı yüzlerce iftar toplantılarında “üç Semavi din” iddiasında bulunmuş, sarmaş dolaş olmuşlardı.
Her insan dini inancında hürdür, diyecek asla bir sözümüz olamaz. Ancak Müslüman olanların bilmesi gerekir ki “Allah katında din İslam’dır.” Kim İslam’dan başka bir dinin hak olduğunu söylerse İslam’dan çıkmış olur. Ben söylemiyorum Allah söylüyor.
Ümraniye’de bir cami imamıyla tam üç saat sohbet ettim ve ona “sadece İslam haktır” inancını kabul ettiremedim, en son dayanamayıp sordum; “Sen gerçekten Müslüman mısın” diye. Oda “Ben Müslüman’ım demek yerine, ben imamım” demiştir. Geldiğimiz şu hale bakın lütfen! İmam’a İslam’ı anlatıyoruz.
Kısaca ülke insanımızın, camileri dolduran milyonların on beş yıldan beri inanç ve akaitleri organizeli bir şekilde ciddi derecede bozulmuştur. Camileri dolduran Müslümanların inancını kimler, nasıl bozdu görmek zorundayız.
Yankesiciler halkın arasına girerek ceplerini boşaltırlar, diyalogcular da aynen böyle insanımızın arasında suret-i haktan görünerek, kalplerini boşaltıyorlar. Maksatsız, ölçüsüz, maneviyatsız ve muhabbetsiz bir toplum haline getiriyorlar.
Sevgili peygamberimiz bir hadislerinde bu tehlikeyi şöyle haber vermektedir: “Ümmetim suyun önüne katıp götürdüğü saman çöpleri gibi kâfirler önünde kaçışmaktalar.” Sahabe sorar “Sayıları çok mu az?” efendimiz, “Hayır tam aksine sayıları çok fazla, mescitler dolup taşıyor ama içlerinde bir tane Müslüman ya bulunuyor, ya bulunmuyor. Kişi sabah evinden Müslüman çıkıyor, akşam kâfir dönüyor. Akşam Müslüman olarak geliyor ama kâfir olarak sabahlıyor.”
Sahabe dehşete kapılarak tekrar soruyor “Ya Resulullah bunlar nasıl bir fitneye uğruyorlar ve ne vakit yaşıyorlar?” Efendimiz, “Bunlar Deccal fitnesine uğruyorlar ve ahir zamanda yaşayacaklar” sahabenin “Deccal kimdir” sorusuna ise “Deccal ümmetim içinde çıkacaktır ve Müslümanlar onun eliyle okun yaydan çıktığı gibi İslam’dan çıkacaklardır.”
O zaman “camiler cemaatsiz, minareler ezansız kalmasın” duasına ek olarak. “Allah’ım Müslümanları deccal fitnesinden koru ve onlara hakkı hak bilmeyi, batılı batıl olarak görmeyi nasip eyle. Onları İslam akaidinden ayırma, kalplerini dini-İslam üzerine sabit kıl…” diyelim.