Titanic batarken, bir grup müzisyen, kendilerine verilen "vazifeyi" yerine getirmiştiler. Çalıp söylediler, ta ki, geminin bacası üzerlerine yıkılana kadar?
Şiir, müzik, şarkı, batmanın önüne geçmez. Müflis tüccar, evdeki altınlara, yastık altı paralarına bel bağlar. Bunların ekonomide karşılığı yok mu? Elbette var. Bu parayı, piyasaya kazandıracak, formüller olmalı.
Ülke hepimizin.
80 milyonun içinde yaşadığı bir ev düşünün.
Evin etrafında, ağır hafriyatlar yapılıyor. Sağında solunda büyük çukurlar açılıyor, sağanak yağmurlar yağıyor ve yer yer "toprak kaymaları" yaşanıyor. Bu durumu gören, o evin bazı sakinleri bağırıyor, ama aldıran yok.
Ne beklersiniz?
Sütlüce'deki binayı hatırlayın lütfen. Altı boşalan evin, hiçbir temeli olmadığını, yıkılmaya yakın gördük. Ve beklenen son geldi, koca bina, saniyeler içinde devrildi.
İran'a bakın mesela:
Bu ekonomi ile düşmana ihtiyacı var mı? ABD ve İsrail ikilisinin, hedefinde olmasa dahi, fakirlik, yoksulluk, bu ülke için en büyük tehdit?
Ekonomik darbe, artık bir savaş tekniğidir. Bombasını, füzesini atmadan adam ambargosunu gönderiyor. Asker salmadan önce, kredi gönderiyor. Seni güzel bir borçlandırıyor, kanını emerek, zayıf düşmeni sağlıyor.
Irak, 1980 öncesi kredi veren ülkeler listesindeydi. İran ile savaştırıldı, elindekileri kaybetti. Sonra borçlandırıldı. Ardından Kuveyt'e saldırıldı ve sonrası malum?
Türkiye binasının bugün, Irak tarafı çürüdü ve büyük bir boşluk oluştu. Suriye, tarafından geniş çukurlar oluşturuldu. Toprak kaymaları an meselesi?
80 milyonluk Türkiye binasının, İran tarafı da, boşaltılmak isteniyor. "Hafriyatçılar" girmek üzere? Ekonomi zemini oldukça çürük olan İran binası dağıldığı an, Türkiye için bir depreme dahi ihtiyaç yok. Bir de düşün ki, en hareketli faylar üzerindesiniz?
Ve ekonomi, sürekli artçı sarsıntılar geçiriyor. 35 milyar doları Suriyeliler için harcayan Türkiye, Çin'den gelecek 3,5 milyar dolara, bayram ediyor. Saz çalıp oynuyor, batan Titanic'in çıkardığı sesleri örtercesine.
Suçlu arama zamanı değil. Problemi görüp, çözümü konuşmalıyız ancak Türkiye'de bırakın konuşmayı, problemi görmek dahi suç.
Emekli Hazine müsteşar yardımcısı Hakan Yıldız, hazine verilerine dayanarak bazı rakamlar verdi: Türkiye'nin iç borcu 2002'den bugüne 13 kat artarak, 214 milyar liradan 2,8 trilyon liraya çıktı. Vatandaşın borcu 41 milyar liradan 39 kat artarak, 1,6 trilyona çıktı. Özel şirketlerin borcu 47 milyardan 18 kat artarak 843 milyar oldu.
Bankaların borcu 20 milyar liradan, 840 milyara çıktı. Tam 42 kat arttı. İç ve dış borç toplamı 2002'de 386 milyar iken, bugün 4,8 trilyon lira oldu. 11 kat arttı. 200 milyarın üzerinde kredi, batık durumda?
Türkiye, elin parasıyla, elin arabalarını aldı. Kalkındığını sandı. Ekonomi büyüdü göründü, çünkü borç büyüdü. Eğer ülkemiz, rejim veya sistem değişikliği yerine, ekonomi sistemini değiştirme yoluna gitseydi, belki bugün farklı şeyler konuşurduk.
Türkiye'yi ele geçiren dünyayı ele geçirir. Türkiye'yi sıcak paraya boğup, şimdi bu parayı kesenler, acaba bizden ne istiyorlar. Biraz olsun, düşündük mü?
İçimizde bunları düşünen, çareler sunan, projeler hazırlayan biri tabi ki var. Türk milleti için yazılan bir model, bugün Türk milleti hariç, bütün devletlere ve milletlere İş ve Aş oldu ama Türkiye hava aldı.
"Askıda ekmek" bir "proje" olarak lanse ediliyor da, BRICS'i var eden, Haydar Baş tezi, görmezden geliniyor. "Milli Paralarla Ticaret" diyorlar ama "Haydar Baş" demekten imtina ediyorlar.
Buradan söylüyorum: Türkiye'nin mecburi istikameti, Milli Ekonomi Modeli-Haydar Baş'adır. Ülke binasını sağlamlaştıracak, etrafındaki" hafriyatları" sonlandıracak, toprak kaymalarını önleyecek, ekonomiyi büyük perde duvarlarla emniyete alacak, tek Baş ustadır.
Müzik Titanic'in batmasını engellemedi!
Türkiye batarsa, dünya batar. "Batan dünyayı bile kurtarırız" diyen Prof. Dr. Haydar Baş'a kulak vermek, ülke için, vatan için, bayrak ve devlet için şart. "Son nefes için siyasetteyim" sözünün sahibi bir insana dünya kulak verirken, biz kulak asmadık.
Ve tabi sonuç ortada?