Güneyimizde ABD, bin 300 tır silah vererek PYD'den kendine bir "ordu" kurdu. Türkiye'nin onca itirazına rağmen, hiç tınmıyor ve tır'latmaya devam ediyor.
Verilen silahlar, askeri uzmanlara göre 60 bin kişilik bir orduya donatmaya yetiyor. Bu silahların Türkiye için verilmediğini, ancak ABD ve ajanları iddia edebilir.
Kısacası, güneyimizde bir savaş kaçınılmaz. Öbür taraftan, Barzani referandum ile fiili devletinin, resmi ilanını yapacak. Ve burada Türkmenlerle silahlı bir çatışma içinde olacakları da, besbelli.
Türkiye'nin içine gelince;
İçi, daha dışında da karışık!
Allah düzelte!
Ekonomi bitmiş.
Asgari geçim sınırı, 5 bin lira'nın üzerinde? Satılmadık hiçbir şeyi kalmadı Türkiye'nin. Yazın çok hissedilmeyen yokluk, okulların açılmasıyla, kendini daha da hissettirecek.
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nde ifade buyurulun, "Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir" durumunu yaşıyoruz.
Cebren değil belki ama "hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş" bütün tersaneleri satılmış, Atatürk Orman Çiftliği dahi satılmış. Hem de ABD'lilere?
"Memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar" ise iyi tiyatro oynuyorlar.
İstiklal ve Cumhuriyete kast eden düşmanlar, bu kadar aleni iken, yapılması gereken, Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda ve bağımsızlık ruhumuzda mevcuttur.
Atatürk, dün bu şartlarda Samsun'da Bağımsızlık ateşini yakmıştı. Bu gün aynı şartlarda bu ateş, "Atatürk Vatandır" Sempozyumu ile Trabzon'da yakıldı.
Şimdi Sıra Anadolu'da?
Prof. Dr. Haydar Baş, Anadolu'yu karış karış gezerek "Atatürk"ü anlatıyor. "Atatürk giderse ülke gider" diyen Baş Hoca, "Atatürk Vatandır" tespitinin sahibi?
Anlıyoruz ki; Atatürk'e saldırı, vatana saldırıdır. Soysuzların Atatürk'ün soyuna iftiraları ise vatana bel altı vuruşlarıdır. İşte bunlara karşı koyma işi, belli ki Baş'a düştü.
"Dinsiz Atatürk!"ten herkes memnundu. Atatürk'ten beslenenler de memnundu, ona düşmanlıkta haddi aşanlar da. Ta ki, bir "Molla Kasım" çıkana kadar.
"Neden Atatürk?" sorusunu "kenef"çilere, cumhuriyete "sifon çekenlere" değil de, bu iftiralara cevap veren bizlere soranlara içimden, "siz mal mısınız!" demek geliyor.
Atatürk, savunma hattıdır. Atatürksüz, vatan savunması mı olur? "Peygambersiz İslam" nasıl olmazsa, "Atatürksüz Türkiye" de, öyle olmaz.
Atatürk, Türk milletinin kıyamete kadar değişmeyecek baş subayıdır. "Düşman saldıracağı ülkenin önce subayına saldırır" tespiti, son derece isabetli bir tespit. Bugün, bunu yaşıyoruz.
Düşman önce, Atatürk'e saldırıyor. CIA eski Türkiye masası şefi Graham Fuller, dâhili bedhahlarla "Atatürksüz Türkiye" diye işe koyulmuşlardı.
Sayın Haydar Baş, Atatürklü Türkiye'yi inşa ediyor.
Bağımsız Türkiye için, Atatürk şart. "Bağımlı Türkiye" içinse, Atatürk'ün gitmesi şart? "Atatürk giderse, Türkiye gider" Baş sözü, ne kadar önemli, bakar mısınız? Emin olun bu söz, tarihe geçti.
Şimdi; isteyenler Fuller'i takip etsinler, biz Haydar Baş'ı takip ediyoruz. O, din mevzuunda Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt'e bakar; devlet, millet ve vatan mevzuunda ise Atatürk'e?
Ne AB'ye, Ne ABD'ye bakar?
Dünya ona bakar. Ekonomide söyledikleri, kanun oldu. "Türkiye'de her çalışana asgari 5 bin lira vereceğim" dedi, ne oldu. Bu gün o rakam, asgari geçim sınırı oldu.
5 bin lira'yı reddedenler, "bin 400 lirayla geçinemiyoruz!" diye hiç mızmızlanmasınlar. Başlarını taşa vursunlar, aç bir halk, vatanı da koruyamaz.
Güneyimizdeki tehlikeyi bir bakarsınız, "dolar yeşili" görmüşler. Lafın tamamı deliye söylenir. Siz anladınız!
Tehlike askerle savuşturulamayacak kadar büyük. Bizi biz yapan bütün değerlerde birleşerek, Atatürk ve Haydar Baş ile aşacağız.
Kutlu olsun!
Gazamız mübarek olsun!
Haydar Baş ile olun, Atatürk'le kalın?