Hemen her yazımızda, ülke içinde birlik ve beraberliğin önemi üzerine duruyor, sürekli olarak "iç cepheyi sağlama almaktan" söz ediyoruz. İç tehditlerin, dış tehditlerden daha önemli ve öncelikli olduğunu ifade etmeye çalışıyoruz.
Neden mi?
Nedeni açık:
Türkiye'nin yarası içerde? Fay hatlarına dinamitler, önceden yerleştirildi. Sadece ateşlenmeyi bekliyor!
Ateşleme işi, bir maç sonrası mı olur. Fitil, bir toplu taşımada mı ateşlenir? Veya bir parti gelen başkanının, kaba ve çirkin sözleriyle mi olur?
Bu bilinmez!
Fitne olarak her türlü ayrılık tohumu önceden ekilmiş, Sulanmış, gübrelenmiş, filizlendirilmiş, hasat mevsimi bile yaklaşmış, ne yazık ki!..
Toplumun bir anda, "alevi-sünni" diye ikiye bölünmesi, an meselesi adeta. Yugoslavya'nın parçalanması fitilini maç sonrası çıkan bir kavga ateşlemişti.
Öyle bilinir.
Oysa aslında, bunun çok önceleri vardı.
Tito, ne demişti bakın:
"Dünya savaşlarından sonra, Yugoslavya emperyalistlerin emellerini Doğu Avrupa'da kesmektedir.
Ancak ülkemiz kristal bir küredir. Ben Tito, bu küreyi ellerimle değil alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum. Umarım benim nefesim tükendiğinde birisi gelir ve bu görevi devir alır. Yoksa kristal küre yere düşer ve tuz buz olur.
İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması başka ülkelere kalır. Anadolu'da Atatürk'ün kurduğu devletin temeli bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır."
Kıymetli dostlar!
Tito'nun kristal küresi, Türkiye'ye çok benziyor. Tito'nun nefesi kesilince kristal küre yere düştü, tuz buz oldu. Yugoslavya bugün, 7 devletçikten oluşuyor.
Avrupa'nın ortasında Müslümanlara soykırım yapıldı. Ne zaman ki Müslümanlar kendini savunmaya başladılar, savaşa ara verildi. Daha ne olacağı belli değil. Devletçikler krizlerle boğuşuyor ve her an yeni savaşların çıkması ihtimal dâhilinde?
Neden, Yugoslavya örneğini verdim?
Emperyalistlerin önündeki en büyük hedef, şimdi Türkiye? Ülkemizi adım adım Yugoslavya'nın kaderine yaklaştırıyorlar. Zaman zaman çakmaklar çakılıyor, fitiller ateşlenmek isteniyor. Bilinç altılarına sürekli yeni yüklemeler yapılıyor.
Sıradan bir gün ve metrobüteki bir tartışmada, birisi ne dedi: "Nisan'a kadar lan sizin sonunuz. Osmanlı gelecek hepinizi kılıçtan geçirecek"
Buyurun, size fitil!
Hadi diyelim bu cahilin biriydi. Bilmeden bir laf etti. Sayın Bahçeli'ye ne demeli? İktidarın Selvi'sine "Kılıç artığı" dedi.
Türk milliyetçisi(!), Türkleri Müslüman yapanların, "Aleviler" olduğundan habersiz(mi)?
Selvi'nin şahsında "Alevilere hakaret" değilse, nedir?
Sadece bu iki olayı doğru okuyanlar, ülke insanının neden silahlandığını ve nasıl bir psikoloji içinde olduklarını tahmin ederler. İnsanlar birbirlerinden korkuyorlar. "Taraf olmayanlar, bertaraf olmaktan" çekiniyorlar.
Tutuşmak için, bir fitil yeter!
Allah korusun.
Hacı Bektaş nefesiyle kristal küremiz, Türkiye'miz korunsun.
En tehlikeli toplum, birbirinden korkan insanların oluşturduğu toplumdur. Ülkeyi barut fıçısı haline getirdikten sonra, çakmak çakan, çok olur.
Hele de, bu kadar dizi izleyen bir toplumsa?
Dizilere bakıyorsunuz, padişahlar iş başında. Ortalık kendini Yavuz sananlarla dolu? Şehzade ve sultandan geçilmiyor!
Yugoslavya parçalanırken ekranlarda 29 dizi oynuyormuş. Ne kadar benziyor Türkiye'ye, değil mi?
Tahtaya üç kere vurun!
Yok, yok? Artık kafaya üç kere vurun!
1950-80 arasında Avrupa'nın en büyük ekonomilerinden biriydi Yugoslavya. Bir anda tepe taklak oldu. Ülkenin her tarafı CIA ajanlarıyla dolmuştu. Önce Hırvatlarla, Sırplar çarpıştırıldı. Sonra araya "din" sokularak Bosna'ya saldırıldı.
Bizde de, maazallah önce "Alevi-Sünni", ardından "Kürt" olayları başlatabilirler. Neyin nerede duracağını kimse kestiremez.
Yugoslavya ordusuna, "kenara çekil" denmişti. Soros çocuklarından bir "sivil inisiyatif" devreye girmişti.
Ülke askerlerini istemeyenler, Amerikan generallerinin emirlerine girdiler daha sonra.
Neyse, daha canınızı sıkmayayım!
"Bize bir şey olmaz!" deyip, dizinizi izleyin en iyisi!..