Trencilik oynayıp "cuf cuf"lamayın!

 Sizleri biraz güldüreyim mi?

Peki?

İlle de ağlamak isteyen ağlayabilir ama!

Zorlama yok!

Demokrasi var!

Demokrasi de zorlama yok değil mi?

Öylemiydi gerçekten!

Of, neyse? Kafa karıştırmayayım.

Gerçi, kimse de kafa kalmadı ki karışsın!

Yine de, ben hikâyeyi anlatayım.

Yaşanmış ha!..

Gerçekten?

1960'lı yıllar! 

Elazığ Akıl Hastanesi'nden personelin bir ihmali sonucu bütün deliler kaçar, Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılırlar. Toplam, 423 deli? 

Mülki makamlar panikler, Başhekime koşup "Doktor bey ne yapalım?" diye sorarlar. O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastanenin başhekimidir. Mutemet Bey : "Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin" der. Doktor önde birkaç personeli arkasında Kara trencilik oynayarak bütün Elazığ'ı "çuf çuf" nidalarıyla dolaşırlar. Başhekimin tahmini tutmuştur, bütün deliler bu kuyruğa girer vagon olurlar. 

Lokomotif, yani başhekim Mutemet Bey yönünü hastaneye çevirince tüm kaçan deliler hastaneye geri dönmüş olurlar. Sorun çözüldüğü için Mülki makamlar ve doktorlar, trencilik oynayıp hastaneye döndükleri için de deliler hallerinden çok memnunlar. Ancak esas sorun akşam yoklaması yapıldığı zaman ortaya çıkar; Hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin sayısı 612 kişi olmuş. Yani deli sayısında yüzde elli artış olmuş?

Emin olun; bugün bu şekilde trencilik oynayalım, şehre bir Mutemet beyden oluşan toplam on kişi salalım, bin deliyle dönülmezse, ben de akıllı olayım o zaman!

Yeter ki önde biri, "çuf, cuf" etsin!

Bütün deliler peşine takılır. İleri de, belki çok ileri de, anlayacağız "cuf, cuf"lamalarla hangi noktalara geldiğimizi. Herkes Doktor Mutemet değil, bizi hastane bahçesine getirsin.

Öyle değil mi?

Önde bir doktor olunca, deliler kurtuldu. Ya lokomotif bir deli olursa, işte o zaman yandı gülüm keten helva?

Hastane bahçesi yerine, doğru, bir uçurumdan aşağı? 

Hafazanallah! 

Sis sizde olun, aklınıza mukayyit olun. 

Yoksa "çuf cuf"larsınız!

Benden söylemesi!

Demedi demeyin sonra!

Aklıma ne geldi bakın:

İntihar eden koyun sürülerini çok defa duymuştuk. Acaba onlarda mı trencilik oynuyorlardı?!

Koyunlar peş peşe giderler bilirsiniz, Hele de sıcak havada, başlarını kaldırıp sağına, soluna bile bakmazlar. 

Öndeki nereye atlarsa, öbürü de peşinde?

Sonra da bir uçurumdan aşağı, sürü halinde "cuf cuf"larlar. Doğada olan her şey, insana ibret için vardır. Dikkat etmek lazım!

Yalnız bu arada, tartışmalar camilere kadar indi, farkın damısınız? Camiler bile karıştı. İşler çığırırından daha da çıkacak. Bir daha diyelim, hafazanallah?

Son hikâye Mevlana'dan olsun: 

Hırsızlığa alışmış bir adam, gece yarısında bir duvarı ağır ağır delmekteydi. Hasta ev sahibi zor fark edilen sesleri duydu ve dama çıkıp aşağı eğilerek sordu. Duvarı delmeye çalışanın hırsız olduğunu anlamadan:

-Baba ne yapıyorsun orada? Kimsin sen?

Hırsız:

-Davulcuyum azizim, diye cevapladı.

Adam:

-Peki burada ne yapıyorsun, diye sorunca:

-Davul çalıyorum, dedi hırsız.

Ev sahibi hırsızın yanlışını yakalamışçasına atıldı:

-Be adam!.. Peki davulunun sesi nerede?

Kırsız cevabı yapıştırdı:

-Dur hele acele etme. Sesini yarın duyarsın. "Eyvahlar olsun" dediğin zaman kulağına dank eder!..

Trencilik oynayıp "cuf cuf"lamayın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön