Türkiye Kartal’daki bina gibi çöküyor!

Kartal'da kendi kendine yıkılan binayı tekrar düşünün… Yasak konmasaydı, neden yıkıldığı konuşulacaktı. Ama yayın yasağı gelince, kendi kendine yıkılmış oldu!
Hiç bir nedeni yok!
Kendi kendine!
Durup dururken!
Hayata gözlerini yuman insanlarımız da, kendi kendine yıkılan bina altında kaldılar. Bir bakıma, kendi kendine öldüler. O bina yıkıldıktan bir kaç saat sonra, gitmiştim oraya…
Orada duyduklarım çok farklı şeylerdi. O bina, bağıra bağıra yıkılıyorum dedi ama ne içindekiler,ne dışındakiler bunu duymadılar. Duymayınca içindekiler altında kaldı, dışındakiler ise sadece seyretti.
O gece, bedeva çay dağıtılıyor, insanlar nasıl bir çay kuyruğuna giriyorlar görmeliydiniz. Kimsede bir üzüntü belirtisi yok. Çekirdek çikletenleri mi dersiniz, selfi yapanları mı… Oysa o bina altında, hayaller, umutlar, canlar kalmıştı.
O gün o binada doğumu kutlanan bir bebe vardı. Ve bu doğuma sevinen teyzeler, halalar, kuzenler… Yıkılacak binalardan daha korkutucu olan, insanımızın hali pür melali… İnsanlar nasıl böyle robotlaştılar.
İnsanımsı robotların baş döndüren bir hızla çoğaldığı günümüzde, robotlaşmış insanlarla ne yapacağız. Bu insanlara acaba robotlar mı seslense, "sizler insansınız, kendinize gelin!" diye… Yapay zekanın geldiği nokta, sevindirmeli mi acaba?
Yapay zekalı penguen, penguen topluluğu içine salındı, penguenler anlamadı, kendilerinden sandı. Ve yine yapay karınca, karınca topluluğu içine salındı, karıncalar bunu anlamadılar. Diğerlerinden farklı olduğunu göremediler.
Yani dünya bugün böyle bir teknolojiye kavuştu. Yalnız ne kadar ilerlerse ilerlesin, robotlara duygu veremezler. Çünkü robotlarda gönül yok, kalp yok. Yani Kartal'da yıkıntı altında kalan insanlar can verirken, yanıbaşında yiyip içen robotlarda, olmadığı gibi…
Bakın bugün Türkiye, Kartal'daki bina gibi çöküyor. 
Bunu insanımsı robotlara anlatırız fakat insan asıllı robotlara anlatamadık. Nitekim bakanın biri bir robot ile şov yapmaya çalışrken, robot kendine yüklenen doğrulara göre hareket etti ve bizim bakana "seni anlamıyorum, ne diyorsun?" dedi.
Bakana posta koyan bir robottu. Açıkça robot, "saçmalıyorsun!" dedi. Bakan, "sen benim kim olduğumu biliyor musun!" der gibi, "uzaklaştırın şunu!" dedi. 
Bakan ya!..
Neyse…
Ülkenin ibretlik durumuna bakın lütfen. Dünyanın gündemine bakın, bir de, Türkiye'nin gündemine:  "Domates, biber, patlıcan"… Bir de, "mermi" gündemi var artık. 
Belediye patlıcan satıyor. 
20 yıl önceki noktaya geldiler. İktidar, belediyeleri aldığı yıllarda tanzim satış noktaları vardı. Hepsini kapattılar, şimdi mobil tanzim satış merkezleri oluşturdular. Peki belediye domates, biber patlıcan satarak neyi düzeltecek.
ABD'nin şekeri satılsın diye, Şeker Kurumu kapatılmadı mı? 
Şeker Yasası çıkmadı mı?
ABD sigara devleri kazansın diye "Tütün Yasası" çıkartılmadı mı?
Allah aşkına bu ülke nasıl düzelsin. Yıkılan bina nasıl, kendi kendine yıkılmadıysa, biten tarım da kendi kendine bitmedi. Bir bitiren var. Bir, yıkan var. Ekonominin kolonlarını, bir bir kesen var. 
Bir binanın yıkılma süreci var da, bir ülkenin ykılma süreci yok mu? Yanlış temeller üzerine, deniz kumu ile yapılan bina, daha sonra üzerine atılan kaçak katlar ve kesilen kolonlar, sonuç malum…
Kapitalist/liberal ekonomi üzerine, bir de ülkede, tarımı bitirirseniz. Ülkenin gelir getiren dev kurumlarını yok paraya satarsanız. İhalesis tank-palet demeden her şeyi devir ederseniz, nasıl bir sonuç bekliyorsunuz.
Pahalılık, marketlerin suçu!
Faizler, bankaların suçu!
Enflasyon, dış güçlerin suçu!
Dolar Amerika'nın sucu!
Patates soğan, stokçunun suçu!
Tren kazaları makinistin suçu!
Yıkılan bina, deniz kumunun suçu!
Ergenekon, sadece FETÖ'nün suçu!
Hiç bir konuda, iktidar suçlu değil! Her seferinde sütten çıkmış "ak" kaşık. Ama şu kadarını söyleyeyim ki, Türkiye yıkılıyor. Türkiye dökülüyor. Türkiye aç…
Patlıcan kuyrukları, her şeyi anlatıyor. 70'lerin tüp kuyruğu ile hala oy toplayanlar, bu oyları eğer robotlardan almıyorlarsa, 2019'un patlıcan kuyruklarını görmek zorundalar.
İçerdeki ekonomik çöküş, gerçekten bir "beka" sorunu doğurdu "Beka sorunu var, beni tekrar seçin!" diyenlere, zeka sorunu olmayanlar bir ders vermeye mecburlar.  Hem de öyle bir ders vermeli ki, bu ders arkalarındaki güçleri dahi sersemletmeli…
Bu ders, çözümü, projesi olan Prof. Dr. Haydar Baş olmak zorunda. Kim "milli tarım" dedi? Kim "milli ekonomi" dedi? Kim "milli para" dedi. Ve kim bunları çaldı?
Haydar Baş'ı seçin, diğer hepsini geçin!
O, yeni sağlam bir ekonomi zemini üzerine, öyle bir  Bağımsız Türkiye binası çıksın ki, dünya bu bina altında gölgelensin. Nesillerimiz, bu bina altında korunsun ve yetişsin.  Yapay zeka ve kodlama öğrensin.
"İnsan gönüldür, gönül" Haydar Baş, teziyle  gönül ehli olsunlar. İnsanımsı robotlardan farklı olarak, sevgi ve duygu sahibi olsunlar. Sadece tarımı değil, ahlakı ve duyguları, inançları da öldürdüler.
Kuruduk, öldük, tükendik, robotlar bizden daha iyi!
Türkiye Kartal’daki bina gibi çöküyor!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön