Tarih 2 Şubat 2007. Hadi Özışık’a ait olduğu söylenen İnternethaber sitesinde şu satırlar yayımlanmış:
“Sabah yazarı Fatih Altaylı, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Haydar Baş’ı gündeme getirdi. Altaylı, Trabzon’da gençleri hoşlarına gidecek söylemlerle etkilediğini ileri sürdüğü Baş’ın konuşmalarının BTP’yi kapattıracak boyutta olduğunu savundu.
Altaylı, Baş’ın bu çıkışlarına rağmen savcıların derin uykuda olduğunu iddia ederek ‘Kim bu Haydar Baş?’ diye sordu.
Altaylı, BTP taraftarlarını kızdıracak şu açıklamaları yaptı:
Haydar Baş kim?
Uzun yıllardır Trabzon’da bir cemaatin liderliğini yapan, televizyonları, yayın organları olan ve bir süre önce siyasi parti haline gelen bir oluşumun tepesindeki adam. Televizyonlarda yaptığı konuşmalar, normal bir siyasi partinin sonsuza kadar kapatılmasını gerektirecek cinsten.
Nedense hiçbir şey olmuyor.
Savcılar Haydar Baş karşısında ‘derin’ uykuda.
Baş ve cemaati Trabzon çevresinde çok etkin… Özellikle gençler arasında güçlü bir yapılanması olduğu konuşuluyor. Trabzon ve çevresindeki ‘maneviyatçı, mukaddesatçı ve dahi milliyetçi’ gençlerin ruhunu okşayan sözler söylediği ve bu gençleri etkilediği biliniyor.
Ancak her nedense herkes ‘Haydar Baş olayı’ karşısında üç maymunu oynuyor.
Her şeyi gören ve bilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Haydar Baş’ı neden görmezden geliyor, çok merak ediyorum…”
Peki neden bu haberin, neredeyse yirmi yıl önce yazılmış, habercilik değeri bile taşımayan bir paylaşımını hatırlattım?
Anlatayım.
Haydar Baş’a saldıran, er ya da geç ilahi adalet karşısında cevabını alır. Daha ahirete varmadan, bu dünyada… Bunu defalarca gördük, yaşadık.
O günlerde, “Cemaat” adıyla bilinen illet, AKP çatısı altında bu ülkenin altını oyarken; ülke bir “alamete” sürüklenirken; karşılarına Haydar Hoca taş gibi dikilince hesaplar bozuldu.
Haydar Baş, o koalisyonun en güçlü zamanlarında bile eğilmedi. AKP daha kurulmadan, te 1997’de “Hizmet Hareketi” diye pazarlanan Truva Atı’nı, açıkça “ihanet hareketi” olarak niteledi. Karşılarında dimdik durdu. İşte o Fatih, o günlerde şirin görünmek istediği adreslere sinyal gönderdi. Bu “Hadi” de, memnuniyetini ifade etmek için “vazifeye” atıldı.
Şimdi duyuyoruz ki, Fatih içeri girmişmiş!
Hiçbir hukuksuzluğa, ilahi adalet adına bile olsa “oh olsun” veya “dinsizin hakkından imansız gelir” demem. Lakin şunu da bilirim: Haydar Baş, şahsına yönelik yapılanı affederdi; ama davasına yapılanı asla affetmezdi. Çünkü onun davası, Allah ve millet davasıydı.
Yarım asrı devirmiş ömrümde kimleri gördüm, kimleri tanıdım… Bugün, bizim delikanlının Fatih Altaylı’ya sahip çıkan paylaşımını görünce, “baba katili ile evlat aynı safta” demekten kendimi alamadım.
Kendine gel evlat!
“Kişilik sahibi ol” diyeceğim, ama demekle olmuyor işte.
O büyük insanın yolunda ter döken, hatta bir “trafik kazası” süsüyle can veren insanları hatırla. Onların ruhu seni boğar. Yürüdüğün yanlış yolda adımlarına dolanır, çakılır kalırsın. Çakıldın zaten…
Yıktığın gönülleri yapmaya bak. Dünya geçici. Herkes hayatta bir rolle anılacak. Ve senin, maalesef hiç iyi bir rolün yok.
Sana her gün dua ediyorum.
“Ya Rabbi, şu evlada bir akıl ver!
İrfan ver, erdem ver!”
Ve unutmadım… Ölmüş anası için bir soysuza başsağlığı dilediğin o günü de unutmadım. Ele geçtiniz toptan. Yolunuzu, yönünüzü kaybettiniz. Ağzınızdan düşürmediğiniz “emanet” hikâyeleriyle mahalleyi uyutmaya devam ediyorsunuz. Sürece “vizyon” diyen kafalara, saçayım!
Yazık…
Uyuyana da yazık, uyutana da.