Yeni yazım yoksa eskileri okuyun!

Birkaç gün ara verince, sanırım yanlış anlayanlar oldu. Yazmama engel bir durum yok. Demiştim arada yazmayacağım diye. Sanırım, Üstad'ın yokluğu hepimizi duygusallaştırdı.

Bir süre yazmamak istedim ama bırakmadınız!

Meşgul olduğum, bitmesi gereken bir çalışmam var. Günlük yazdığım zaman, olaydan kopuyorum. Hepsi bu…

Yazı, sadece okuyanı değil, yazanı çiviler. Yazan ağlarsa, okuyan da ağlar. Yazan gülerse, okuyan da güler.

Yeni yazım yoksa eskileri okuyun!

Yakup Cemil’i, yazmıştım mesela. Bir daha okunsun isterim. “Orduya ikilik girmesin” diye, kendini kurşunlatan adam, neden romanlara konu oldu sanıyoruz.

Kendini kurşunlatan dava adamıdır. Gerisi tava adamı!

Susmak hizmettir bazen!

Ağız tadıyla susturmadınız adamı!

Neyse!

Sizlerle olmak, çok güzel…

Yazamayınca, kahroluyorum inanın!

Yani bu köşeden yazmayınca da yazıyorum, merak etmeyin!

Okurlarımla aramda güçlü bağlarım var, kabul ediyorum!

Beni okuyanı, hissederim. Gördüğümde, karşılaştığımda bir insanın beni okuyup okumadığını anlarım yani. Hiç okumayıp yorum yapanlar var ya, en sinir olduğum tipler. Adam ömründe iki satır okumaz, senin hakkında fikri var. 

Ön yargı, tedavi edilemez hastalıktır. Peşin hükümlü olmak veya niyet okumak… 

Hadi bir daha “neyse” çekelim!

Sevgili Peygamberimiz vefat edince, bir sürü yanlış yapanlar oldu. Bu, sadece Peygamberin vefatından sonra olan şey değil. Önemli liderlerin gidişinden sonra da, durum aynıdır. Atatürk varken doğru işler yapan İnönü, Atatürk’ten sonra, çok yanlış işler yapmıştır mesela.

O sebeple, merhum liderimizin vefatıyla hepimiz kendimizi boşlukta hisseder, yanlışlıklara düşebiliriz. Birbirimize çok ama çok ihtiyacımız var. Zifiri karanlıkta birbirimizin koluna girip, onun ışığında yürüyeceğiz. Onun tezlerine ve yoluna, daha sıkı sarılacağız.

Benim gibi 50’inin üzerinde olanların, özellikle yapmaları gereken; Üstad'ımızın geride bıraktıklarına hizmet etmek, Genel Başkanımız Hüseyin Baş’ın yanında olmaktır. Buna onların değil, bizim ihtiyacımız var.

Ebuzer’e para teklif ediyorlar, “Ali ve çocuklarının tarafı olma!” diye. “Dünyanın hazinelerini Ali’nin evlatlarının bir saç teline değişmem” diyor.

Peygamber yokken de, doğrudan zerre ayrılmayan, sevgili Peygamberimizin Ehl-i Beyt’idir. “Hak, Ali ile Ali, Hak ile” nebevi uyarısına rağmen, Ali ile olmadılar. Zübeyir ve Talha gibi isimler, savaş meydanına Peygamberin haremini dahi taşıdılar.

Kim kazandı?

Ali.

Savaşı kazanmasına rağmen, karşı taraftaki Müslümanlara ağlayan Ali’den söz ediyoruz. “Bu günü göreceğime öleydim” diyen Ali’den bahsediyorum. Peygamber eşini, kardeşi Abdullah’a teslim eden, peygamber ahlaklı Ali!

Sen, ne yüce bir insansın;

Ya Ali!

Ya Haydar!

Biz de, Haydar’ımızı kaybettik!

Güç kendisinde olmasına rağmen, rakibine adil davranmaktır Ali karakteri. Talha ve Zübeyir karakteri ise müminlerin annelerini, şahsi menfaatleri uğrunda çölde gezdirmektir. Bu camia, Ali karakterini ilmel yakin olarak bildi, aynel yakin olarak yaşadı. 

“Elimdeki kılıçla bir müminin burnunu kessem bana buğz etmez, bir münafığa dünyaları versem beni sevmez” buyurur, Hz. Ali. Bağımsız Türkiye gönlü budur. Bizler, hiçbir harekete benzemeyiz, bizler biziz.

Meltem Medya grubu yeni binasına taşınıyor. Mescit halısı yenilenmiyor, “Üstad'ımız o halıya dokundu” diye. Baş Hoca’nın dokunduğu halı harcanmazken, Baş Hoca’nın dokunduğu canlar harcanır mı?

Asla.

Kimse merak etmesin.

Ayrıca her insanı, kendi niyeti harcar, başkası değil. “Son nefes için siyaset yapan” liderin evlatları da, siyaseti son nefes için yaparlar.

Dokunulan halı mı yoksa gönül mü!

Tabi ki gönül…

“İnsan, gönüldür” demişti üstadımız. 

Sevgili Peygamberimiz, bir kütük üzerinde hutbe verirlerdi. Bir gün, kütük kaldırılıp, yerine daha yeni bir şey konuyor. Kütük kenara ayrılıyor. Tam hutbeye çıkarken, kütük ağlamaya başlar.

Bunu mescitte olan herkes görüyor. İnleyen kütüğe, inip ellerini dokunduruyor, kütük inlemeyi bırakıyor. Gönül, bir kütüğe dokunsun, kütük inler!

İnsan, çok büyük bir varlık. İnsan, peygamberdir. İnsan, veli ve nebidir. Hayvandan aşağı-melekten üstün varlık…

Eksi sonsuz ile artı sonsuz arasında bir seyre sahiptir. Şu var ki, insan peygamber olamaz. Peygamber seçilmiştir ve de Peygamberimiz, son peygamberdir. “Mutmain olmuş” nefis, “huzura ermiş” nefis, rabbi ile kulları arasında köprü görevi görür.

Böyle bir gönül etrafında, bir bilek bir yürek olduk biz. Beden ölür, gönül ölmez. O, gönül hepimizi sarmaya devam ediyor. O gönül, kendini yönelen her gönle cevap veriyor. Bundan, kimsenin kuşkusu olmasın.

Ne mutlu, gönülden bakanlara…

Yeni yazım yoksa eskileri okuyun!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön