İnsan çok enteresan bir varlık.
Aya, yıldıza, bile çıkar ama kendi küçük engelinde boğulur. Sözde dünyayı fethe çıkar fakat bakarsın kendine yenilip kalmış.
İnsanın içinde zıtlıkları barındıran bir varlık olduğu gerçeği görülmezse, insanı anlamak ve çözmek mümkün değil.
İnsanı anlamayan, neyi anlar?
Allah'ı ve Peygamberi hakkıyla anlar mı diye, hiç sormayayım en iyisi!
Hayvanı anlar mı diye sorayım?
Sanmam.
Eşyayı anlar mı?
Hiç sanmam!
Bırak anlamayı, eşyayı nereye koyacağını bile bilmez. Götürür, kalbine koyar. Eşyaya teslim olur. Hizmetinde kullanacağına, hizmetine girer.
Eşyanın üstüne oturacağına, sırtına alır.
Ah, ah!..
Çok karmaşık bir varlık, vesselam.
Tabi gönlü inkâr edenler için, karmaşık.
Ruh ve nefis gerçeğini bilmeyenler için, karmaşık.
Ruhu inkâr edenler içinse galiba meçhul?
Bu sebeple, Dr. Alexis Carrel insana, "meçhul" dediği için, Nobel Tıp Ödülü kazanmıştı. Batı için, insan bile "meçhul" ya, değil aya nereye çıkarsa çıksın!
Gönül kavramı sadece Türkçedir ve başka hiçbir dilde karşılığı yoktur. Bu sebeple insanın "meçhul" değil, "GÖNÜL" olduğunu ancak bir Müslüman Türk söyleyebilirdi.
Onu da, Prof. Dr. Haydar Baş söyledi.
Bundan yirmi yıl kadar önce, "İnsan, gönüldür gönül" demişlerdi. Batı için "meçhul" olanın, Haydar Baş için malum olduğuna bir kez daha şahit olmuştuk.
Asıl anlatmak istediğim konu aslında, insanın "seçilmişlik" ile olan imtihanıdır.
Allah;
Peygamber seçer, kafa tutarlar.
Mekân seçer, kafa tutarlar.
Zaman seçer, yine kafa tutarlar.
Allah neyi seçse, insan kafa tutar. Tabi bütün insanlar değil ama "çoğunluk" kafa tutar.
Hayvanı seçsin, bak yine kafa tutarlar!
Hz. Salih'in devesini seçmedi mi?
Sonunda deveyi kestiler de, rahatladılar, "seçilmiş" düşmanları.
Tabi, Allah'ta belalarını verdi!
Yeri gelmişken ifade edelim: Allah'ın seçtiği deveyi kesene Allah gazap ediyor da, seçilmiş peygamberin seçilmiş evladı Hüseyin'i kesenlere ne etmez, bir düşünün derim.
Yani insanın seçilmişliğe alerjisi yeni değil. Kalıtsal ve asırlarca devam ediyor.
Açık söyliyim, Müslüman'ında "seçilmişlik" ile problemi var.
Hem de çok?
Müslüman seçilmiş geceyi anlıyor ve "kandil" diye kutluyor.
Seçilmiş mekânı anlıyor "hac" diye gidiyor.
Seçilmiş ayı anlıyor, "ramazan" diye oruç tutuyor.
Seçilmiş günü anlıyor "Cuma" diye camiye koşuyor.
Fakat sahabe içinde Ehl-i Beyt'i "seçilmiş" olarak anlayamıyor ve hakkıyla kavrayamıyor. Üstelikte, onca ayet ve hadise rağmen?
Anlamıyor bari dinlese, dinlemiyor da?
Hemen, "Ehl-i Sünnet" diye, "paralel" bir seçilmişlik tezi ileri sürüyor.
Yahu, Allah bunları seçmiş sana ne oluyor!
Kendi seçtiğine tapıp da, Allah'ın seçtiklerine burun kıvırmak Müslüman işi olamaz.
Allah'ın seçtiğini, Müslüman saklamaz da!
Allah'ın "tertemiz" dediklerine, alternatif "temiz" listesi oluşturmak, kimsenin haddine değil.
Peygamberin, "Ehl-i Beyt'im gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız, kurtuluşa erersiniz" diye buyurduklarını, "ashabım" diye Müslüman'a kakalayamazsın arkadaş!
"Ashap" çok geniş bir kavram, "ashap" içine, Uhud'ta peygamberi terk eden 300 münafıkta girer, olacak şey mi bu şimdi?
Demem o ki;
Bugün Müslümanların içinde bulundukları sefil durumun ana nedeni, seçtikleri ile Allah'ın seçtiklerini, yarışa kalkmalarıdır.
Müslüman teslimiyet sahibidir.
Allah, Âdem'i seçtiğinde, ilk mukayeseyi yapan "şeytan" oldu. Demek ki, seçilmişliğe yorum ve mukayese şeytan işi?
Allah, Kâbe'yi "evi" olarak seçti, şimdi alternatif ev mi seçelim yani yoksa teslim mi olalım?
Hz. Ali işte o evde doğmuş, tek insandır.
Hz. Ali, Allah'ın evinde doğdu, Hz. Fatıma peygamberinin evinde. Bu ikisinden de Hasan ve Hüseyin doğdu.
Hiç haklarında ayet, hadis olmasa bile seçilmiş olduklarını, görmüyor musun?
Bre nasipsiz!
Bre hadsiz!
Bre mukayeseci, kendini bilmez!
Alternatifçi paralel dinci seni!