Şimdi de Trump'ı övmeye başladılar.
ABD'li olsun da, ne olursa olsun!
Obama veya Trupm fark etmez!
Obama'nın sesini özlüyorlardı, Trump'ın nesini özleyecekler göreceğiz. Fakat şimdi den "Trump'ı kıskananlar var" diye vaziyet aldılar bile. İlk ziyaretleri Türkiye'ye olursa, majesteleri pek memnun kalacaklar.
Neyse, Obama'dan kurtulduk, Allah, Trump'tan kurtarsın!
Ülkenin önüne çıkan Avrasya fırsatı korkarım, Trump'ın bir iki süslü sözüne kurban edilecek. Ülkelerin dış politikaları adamına göre değişmemeli ama bizde ilişkiler, kurumsal değil, ne yazık ki kişiseldir. "Obama 5 dakika görüşecekti ama tam yarım saat görüştü" şeklinde ki algı operasyonlarıyla, ülke bugünkü hale geldi.
"Trump ilk ziyaretini Türkiye'ye yapıyor" denilsin, anında Rusya'ya sırtını dönerler. Oysa Obama için neler söylenmişti. Obama'nın elini sıkmak için, avuç içlerine bakılmasına kadar müsaade eden vekillerimiz vardı. ABD başkanı tarafından, "Hey! Sen, sen!" diye çağrılan dışişleri bakanımız vardı. Bayan Clinton ile "çak" yapan, Davutoğlu'muz vardı!
"ABD izin verirse Kandil'e operasyon yaparız!" diyen Genelkurmaybaşkanı'mızı bak unutuyorduk, az kalsın!
"ABD Genelkurmay Başkan'ı arkadaşım!" diyen "soğancı" paşamızı da unutmak olmazdı elbet!
İçimiz, dışımız, ABD!
ABD'den günlük "darbe" alsak, yine akıllanmayacağız bu kafayla. Beğenmediğimiz Esad'a ABD'nin yeni başkanı saygı duymak mecburiyetinde kalırken, biz, açtığımız bir tebrik telefonu ile mutluyuz.
Vah ki, vah?
Gülen'i istemekten de vazgeçeriz, ABD'nin PYD ile ortaklığını da kabulleniriz. "PYD'yi bırak, beni kullan!" çağrımızı da, Trump pekâlâ değerlendirebilir. O zaman, "Türkiye'nin talepleri" karşılanmış mı olacak?
Türkiye, 'Kürt Koridoru'na takarak, zaten fiili Kürt devletini kabullenmiş ve hatta gizlemiş olmuyor mu?
Yoksa Türkiye, Barzani başkanlığında bir Kürt devletini mi destekliyor?
Yani, "Kürt Devleti" ne değil de, Barzani başkanlığı dışında olmasına mı karşıyız?
Zaten, ABD ve İsrail'in amacı ve hedefi de bu değil mi?
Hatta BOP, bu demek değil mi?
Kısacası Obama olmuş, Trump olmuş, Türkiye için değişen hiçbir şey yok. Çünkü Türkiye, hep veren bir ülke!
Almadan veren ülke!
Türkiye emin olun, yeni ABD yönetiminden, Gülen'den başka bir isteği olmayacak. Öcalan'ı verdiler, vermez olaydılar. Vermeseler daha iyiydi. Belki bu kadar övgüler dizen vekil ve bakanlara sahip olmayacaktık.
Türkiye ne istediğini bilmeyen bir ülke!
Ne ABD'den, ne AB'den, ne de Rusya'dan? AB için Türkiye, ne istediler de vermedi. Bakın bugün aynı AB için iktidar neler demiyor.
Peki, dün AB için söylediklerini nereye koyacağız? Dün mü doğru konuşuyorlardı, bugün mü? Eğer dün yalan konuştularsa, bugün doğru konuştuklarını nerden bileceğiz?
Bugün doğru konuşuyorlarsa, yarın bu doğrulardan vazgeçmeyeceklerini, nerden bileceğiz?
Mesela AB'nin, yeni bir dönem başkanı "Türkiye dostu" gösterilip, bütün bugün söylediklerimizin tersini yapar mıyız?
"AB'ye giriyoruz!" diye yeni kutlamalar düzenler miyiz?
Allah bilir!
Allah'tan sonra bir de, iktidar bilir!
Öyle ya, Allah'tan aşağı iktidar var!
Bazılarına göre belki Allah'tan yukarıdır!
Onu da bilemiyoruz!
Türkiye'nin kurtuluşu, "Ne AB', Ne ABD, Bağımsız Türkiye"dir. Bağımsız Türkiye, hiçbir ülkenin uydusu olmayı, asla kabul etmez. Bölgede ve coğrafyasında menfaati neyi gerektiriyorsa onu yapar.
Kaynaklarını devreye koyar, ilişkilerini duygular belirlemez. Şimdi büyük bir kriz bağıra bağıra geliyor. Suud ve Katar sıcak paraları da kaçtı, ne olacak?
Hadi buyurun!
Elinde geleni kimse ardına komasın!
Ne yapacaksınız?
Sayın Erdoğan'ın; danışmanları değil, gerçekleri dinlemesi gerekir. Prof. Dr. Haydar Baş'ı ve dillendirdiği gerçeklere kulak vermesi gerekir. Vatan için, millet için ve geleceğimiz bu şart.