2004 yılında Hıfzıssıhha’yı kapat, bugün Çin’den aşı, Rusya’dan aşı, ABD’den aşı diye dolaş ortalıkta. Bilim Kurulu üyelerinden bir tanesi çıkıp demiyor ki; “ya arkadaş, Hıfzıssıhha’yı yeniden açmak için, neyi bekliyorsunuz!”
İktidarın tarım bakanlığı, yanlış tarım politikaları sonucu topraklarımızı zehirletti yıllarca. Sürekli, ” sağlık bakanlığının tarikata teslim edildiği” iddialarına konu olan “mübarek” sağlık bakanlığı acaba insanımızı, ne kadar zehirledi.
Yerli tohumu yasaklayan kararlar alarak, yerli tohumu bitirdikten sonra, “yerli ve milli” edebiyatı yapan iktidar, yerli tohum üreticilerinin ürünlerine raflarda yer vermeyerek, üreticileri cezalandırarak, yıldırarak kimleri memnun etti dersiniz.
AKP’li eski tarım bakanı Türk tarımını bitirdiği için ödül bile almıştı. Mehdi Eker’e, Fransa, 2012’de “Tarım Alanında Şövalye Liyakat Nişanı” vermişti. “Bu nişan, 129 yıl sonra bir Türk bakana verildi” diye adamlar bayram ettiler.
Yerli tohum kullanan çiftçi cezalandırıldı, hapis cezası alan çiftçiler bile oldu. Toprağı ve ekmeği bitirdiler. Şimdi sıra, insanı bitirmede!..
Meyve ve sebzelerin genetiğini değiştirdiler. Hayvanların genetiğini değiştirdiler, sıra insanların genetiği ile oynamada. Bunun için salgın ile korkutup, aşıya razı edilirlerse, kuş kafese girmiş olacak.
İnsanları GDO’lu gıdalarla bir miktar değiştirmeyi başardılar. İnsanlar yürüyen robotlara döndüler. Hiçbir şeye tepki koymaz hale geldiler. İnsanlık, bir daha eskisi gibi olmayacak, eğer gelişmelere ulus devletler “dur” demezlerse.
Hedefleri nüfusu kırmak!
“Korona kapitalist bir virüstür” diye geçen ocak ayında yazmıştım. Kapitalist anlayışlara göre; “Yaşlılar ve emekliler ekonomilere yükler!”
Keşke Haydar Hoca dinlenseydi.
Son 15 yıldır anlatmış olduğu Milli Ekonomi Modeli tam da, bu konudaydı. Ne demişti Baş Hoca: “tüketim kaynaktır, yaşlılar ve emekliler tükettikleri için ekonomiye yük değil, bilakis, tüketmelerinden ötürü, kaynak teşkil ederler.”
Böyle bir kafayı dinlemedi bu millet.
Şimdi yok Çin aşısı, yok Rus aşısı, yok Amerikan aşısı!
Bu ülkenin 80 milyonuna bağımsızlık aşısı yapılmalı!
Atatürk aşısı yapılmalı!
Bağımsız ve de Atatürkçü olanların affına sığınıyorum.
Belki o zaman sorarlar;
“Nerede, Atatürk’ün kurduğu hıfzıssıhha?”
“Nerede, Atatürk’ün kurduğu uçak fabrikaları?”
“Nerede, Atatürk’ün kurduğu şeker fabrikaları?”
Türkiye, bu kadar stratejik öneme sahipken, nasıl sizin üzerinizde hesabı olanların aşılarını alıp vatandaşınıza vurmayı düşünebilirsiniz?
“Beni Türk doktorlarına emanet edin!” diyen Ata’mız ne demek istedi.
Nasıl olur, milyonları ecnebi aşılarına hazırlarsınız. Yabancı aşıları yaptırarak, örnek olunmaz. Ülkelerin hazineleri, “aşı” denen zehirle boşaltılacak, bu yetmeyecek bir de ayrıca, zehirlenip onlarca çeşit hastalıklara duçar olacağız.
Türk doktorlar aşı üretmesin diye, ne tür filmler çevriliyor, sanki bilmiyoruz. “Film kurulu” üyeleri elbette, günü geldiğinde, hesap verecekler. Ülkenin sağlık bakanı ayrı telden çalıyor bu “filmciler” ayrı telden.
Neyse!
Aslında, Haydar Hoca, ülkemiz için ve hatta insanlık için bir çok aşılar hazırladı:
Kapitalizme karşı Milli Ekonomi Modeli aşısını hazırladı. Bu aşıyı olduğunuz taktirde, kendi kaynaklarınızı devreye koyuyorsunuz, küresel tefecilere ülkenizi soydurmuyorsunuz. Fakirliğe ve yoksulluğa, “elveda” diyorsunuz.
Hoş Geldin Atatürk aşısını oluyorsunuz, Atatürk’ün “birleştirici harç” olduğunu görüyorsunuz. Atatürk’ün “vatan” olduğunu kavrıyorsunuz.
Haydar Baş’ın Ehl-i Beyt aşısını oluyorsunuz, 72 millete bir nazarla bakıyorsunuz, Alevi-Sünni veya Şii-Sünni kavgasına, girmiyorsunuz.
Haydar Baş’ın “bağımsızlık” aşısını oluyorsunuz, “Ne AB, Ne ABD, Bağımsız Türkiye” diyorsunuz, Bağımsızlık sizde karekter oluyor.
