Dün, bu dünyanın ne kadar boş olduğunu bir daha anladım. Ölüm çok enteresan bir olay? Var olan, birden yok oluyor. Onunla ilgili her şey, mazide kalıyor.
Hayal oluyor!
Koca bir hayat hayal, ölüm ise gerçek oluyor.
"Bu dünyadan ölümden başkası yalan" sözü çok doğru.
Mahallemizde bir Emlakçı Halim vardı. İki üç gündür aklıma geliyordu. Aradım cebi kapalı?
Bir göreyim ne yapıyor dedim. Gittim, dükkânda "kiralık" yazıyor. İçi boşaltılmış. İki adet koltuk ile birkaç parça eşya, "çöp" niyetiyle atılmayı bekliyor.
Yan komşuya sordum: "Nerede Halim Bey?" diye. Geçen ay öldü dedi. Hasta olduğunu biliyordum ama henüz 53 yaşındaydı, öleceği aklıma gelmemişti. Çam yarması, kırmızı yanaklı, güler yüzlü Halim Bey, Hakkın rahmetine kavuşmuş.
Ve tabi duymamışım. Ortak tanıdıklarımızda yoktu, beni haberdar etsinler. Beni ekranda tanıyıp, "Baş Hoca'm nasıl?" diye sormuştu. Tanışıklığım o kadar. Oturup çayını içmiş ve sohbet etmiştim.
Muhabbetimiz iki veya üç kez oldu. Ama sevmiştik birbirimizi. Vücudunun fazla kan üretmesi, perişan ediyordu adamcağızı? Hak rahmet eylesin. Ben imanına şahidim.
Su içtiği bardağı, çay demlediği demliği ve namaz kıldığı seccadesini, camdan görünce, "Ey dünya! Seni gerçek sanana yazıklar olsun!.." dedim. Bağışlayın beni? Duygusal bir yapım var. Çok müteessir oldum.
Halim Bey öbür tarafa ne bardak, ne demlik, götürebildi.
Ne götürdü?
Yaptığı 'güzel işler'?
Zaten bu dünyaya gönderilişimizin nedeni bu değil mi? "O, hanginiz güzel iş yapıyor diye, ölümü ve hayatı yarattı."
Bu kadar net?
Ölüm, yeni bir âleme doğuş kapısıdır. Biz unutsak ta, ölüm bizi asla unutmaz. "Her canlı ölümü tadacak", ilahi ölçüsü, zamanı gelen için saniye şaşmaz.
Allah, iman ile göçmeyi nasip etsin. Geride kalanlara sabırlar versin, hepinizin geçmişlerine ve benim geçmişlerimi de rahmet eylesin.
Kim erkek, kim ürkek, ölümden sonra belli olur.
Yiğitleri tartan kantar, asıl orda kurulu, hepimizi bekliyor.
Dünyalık için, ranta ve paraya "vesile" olacak hiçbir şeyi kaçırmayıp sımsıkı sarılanların, ahret için gerekli olana sarılmamaları şöyle dursun, "vesileyi inkârları", çağımızın "küfür" çeşididir diye düşünüyorum.
Peygamber ve Ehl-i Beyti'nin şefaatini inkâr edenlerin, güç veya imkân sahiplerinde şefaat dilenmeleri, doğrusu çok düşündürücü?
Diyeceksiniz; nerden girdin, nerden çıktın!
Girecek daha çok yer var da, kalsın!
Bugünün asıl sorunu, bence "inandım" diyenlerin, inançsızlıklarının farkında olmamaları?
Bir inanç var ama ölüme değil!
Bir inanç var ama ahrete değil!
Bu yüzden, dünyalık için onlarca vesileye sarılan, olmaz şefaatlere inananlar, ahret için ne vesile ararlar, ne şefaat dilenirler.
Mü'min dilencidir!
Allah'tan diler!
"Allah'ın nimet verdikleri"nden ister!
Ne verilerse razı gelir.
Ve Mü'min yüzünde belli olur. Mütebessimdir. Huzur verici bir aydınlık vardır. Ben şahsen ölümüne yakın tanıdığım, Halim Bey'den bu yüzü görmüştüm.
"Ölümden korkuyor musun?" soruma, o kadar net bir "hayır" çekti ki, hiç unutmuyorum. Keşke daha önce tanısaydım, iyi adam!
Güle güle?
Boş dükkân önünde okuduğum Fatiha, sana iletildi, bunu yaşar gibi oldum. Varsa hakkım helal olsun.