Stajyer Avukatlar mahkemelerde dinleyici olarak bulunurlar, biliyorsunuz. Hâkim ve savcıları izlerler. Tabi, sanık ve avukatları da izliyorlar. Teorikte öğrendiklerinin, pratiğini görüyorlar.
Mesleğin bu ilk günlerinde adliyede dolaşan, delikanlı, akşam olup bitenleri anlatıyor. Çocuk haliyle etkileniyor, gördükleri karşısında. Anlattığı bir şey, çok dikkatimi çekti.
Bir simitçinin parası gasp ediliyor. Haliyle, simitçi ile sanık mahkemede yan yana. Hâkim, ikisini de dinliyor. Gasp edilen para 800 lira civarı. Olaya ilişkin kamera görüntüleri var. Olay açık, her şey görülüyor.
Simitçi para çekmiş ve tam o sırada adam parayı kapıyor, simitçiyi iterek deviriyor. Olayı herkes izliyor. Eğer olay “kap-kaç”a girse ceza farklı, “yağmaya” girse, farklı ve daha fazla. Hâkim, adamın parasının ödenmesi şartıyla olayı “kap-kaç” olarak karara bağlamak istiyor.
Hakimin taktiri tabi…
Ve soruyor simitçiye, “sen bu adamın ceza almasını istiyor musun?”. Simitçi öncelikli olarak parasını istiyor ve sonra ekliyor “Size bıraktım hâkim bey!” diyor. Eğer hâkim olayı “yağmaya” soksa, sanık bayağı ceza alacak.
Sanık kendini nasıl savunsa beğenirsiniz?
Belli ki bayağı bir, “eğitim” almış. Bir bilen “akıl” vermiş. Veya “meslek” tecrübesi!
Dinleyin bakın:
“Bu adamın simit sandığını ben aldım Hâkim Bey!”
Simitçi, deliye dönüyor.
-“ Bana 800 lira borcu vardı. Beni hep oyalıyordu. Elinde hızlıca çektim, o da düştü. Bana borcu var ama ‘ben sevabına’, 800 lirayı tekrar ona vereyim, yeter ki, beni bırakın!”
Bunları duyunca, “pes” diyorsunuz, değil mi?
Öyle işte!
Hâkimlerin işleri gerçekten zor!
Şimdi bir düşünün lütfen: Bu mağdur adam, “sakallı” olsaydı. Camiye gitseydi. Bundan dolayı bir “tarikat” veya “cemaat” suçlaması yeseydi. Sanığın arkası da “kuvvetli” olsaydı. Olmaz ama hâkim "talimat" alsaydı, ne olurdu.
Simitçi, “ağır cezadan” yargılanabilir. Simit sandığına “tedbir” konabilir. Ve de “mağdur” olduğu halde, “kap-kaç” ve “yağmaya” uğradığı halde, sanık yerine simitçi, “ceza” talebiyle yargılanabilirdi.
“Olmaz olmaz” demeyin!
Olur. Allah, insanla karşılaştırsın.
FETÖ mahkemelerinde böyle olmadı mı?
Genel Kurmay Başkanı “örgüt”ten yargılanıp, 5 yıl ceza almadı mı?
“Böyle olması için, bütün evrensel hukuk kurallarının çiğnenmesi lazım” diyorsunuz. Aynen öyle… Varsayımlar üzerinden gidince, elde kesin delil olmasının, hatta suçun itiraf edilmesinin bile önemi kalmaz.
Allah’tan, ülkemizde böyle şeyler olmuyor!
Her şeye rağmen, “adalet” için, hiçbir baskıyı kabul etmeyen hâkimler olduğuna inanıyoruz. Aklınız simitçide kaldı değil mi?
Merak etmeyin, kurtulmuştur!
Sanık arakasında “kudretli” kimse çıkmamıştır. Sanığın anlattıklarını, çarşaf çarşaf yayınlayan, “medya” kılıflı “tetikçiler” de olmamıştır. Simitçi, “gevrek gevrek simitlerim var” diye bağırıyordur, bence.
"Adalet Mülkün Temeli" sayılmış. Gözleri bağlı, elde terazi ne manaya gelir: Kişiye göre adalet yok. Yoksa adaletin gözü bağlanmış değil. Adalet dağıtıcısının gözü bağlanmış.
Adalet, simitçiye de, sanayiciye de, ticaret erbabına da lazım. Ulemaya da lazım, ümeraya da lazım… Fakire de lazım, zengine de… Hâkim ve savcıya da lazım.
Adalet, herkese lazım.
Adaletle oynanmaz.
Kul hakkıdır. Hesabını ne dünyada, ne ahrette veremez kimse.
Ülkenin en değerli subayları içeri niye tıkıldı sanıyoruz. “Atatürk” ve “vatan” dedikleri için. “Atatürk ve Vatan” diyen, sivil de olsa, askerdir. Simitçi de olsa, askerdir.
Neyse, simitçiden nereye geldik!
Adaletin tam yaşandığı, hukukun üstünlüğünün korunduğu, “masumiyet karinesinin” çiğnenmediği, bir ülke olmak dileğiyle…
Simitçi