Ölüm yiyor ölüm içiyoruz!

Okul çıkışı, öğrencilerin yüzlerine baktınız mı?  

Sanki hepsi, ölü benizli?

Solgun, sararmış veya oldukça bitkin görünüyorlar. Bir de, Avrupa  ülkelerindeki çocuklara bakın. Farkı görürsünüz. 

Bizimkiler sanki genç değil. Üzgün,  solgun ve mutsuzlar?

Hem de bu yaşta?

Adeta çocukları geri zekâlı etmek için, özel olarak tasarlanmış eğitim sistemlerinin sınav stresleri altında, ziyan ediliyorlar. Daha ilkokul çağlarında, omuzladıkları ağır mı ağır sırt çantaları ile kambur oluyorlar.

Gecenin karanlığında yollara, okumak için düşüyorlar. 

Bu nasıl eğitim? Uyumaları ve çokça oyun oynamaları gerekirken, "okul" adında bir toplama kampına koşuşturuyorlar. Bir de sorumsuz, eğitimsiz annelere sahipseler, geç vakte kadar dizi izleyen anneleri varsa, sabah kahvaltı vermek şöyle dursun, çocuğun evden çıktığı bile bilinmez.

Beslenme apayrı bir dert ki, buna hiç girmeyelim!

Disiplin dendiğinde, akla askerlik gelir. Buralarda bile at mı, ne yendiği belli değilken,  okullarda çocukların yediklerini düşünemiyorum. 

Hayatımın en güzel yemeklerini ben, askerde yedim. Çünkü yemekleri askerler yaparlardı. Gelen malzemelerin ne olduğu, görülürdü. 

İktidarın her şeyi ranta çevirdiği ve "kapitalizmin gölgesini satamadığı ağacı kestiği" vahşiliğinin ülkemizde egemen olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bazı şeylerde kar mantığı düşünülemez. Stratejiktir, ulusal güvenlik meselesidir.

700 askerin zehirlendiği, bir askerin öldüğü yemek davasında, tahliyeler oldu ve sanırım hiç tutuklu kalmadı. İktidarın yemek ROTA'sı, suçsuz bulundu. Suçlu galiba, ölen askerdi!

Önceden askerlerimiz çarşı izinlerine çıktıklarında, insan bakmaya kıyamazdı. Aslan gibi yürürlerdi, hepsi çakı gibiydiler.  Bir de şimdi, Mehmetlerin yüzüne bakın.   Öğrencilerden farksız değiller.

"Birkaç Mehmet öldü diye meclis toplanmaz" demişlerdi. Mehmetçik yemek yerken öldü. İstifa eden oldu mu?

Neyse.

Yani evlatlarımız beslenemiyorlar, gıdalar GDO'lu, vicdanlar GDO'lu, insanlar evlatlarımıza değil, iktidarlara acıyor veya acındırılıyorlar. İyi beslenmesek ölüyoruz, iyi beslensek yine ölüyoruz. Çünkü bu defa, gıda terörü vuruyor.

Devlet ve millet bir  eğitim seferberliğine girse, gıda konusunda, GDO'lu ürünlere karşı savaş açsa, her şeyin düzelmesi ancak on yılı bulur. 

Ölüm yiyor, ölüm içiyoruz!

Ne eğitimimiz eğitim, ne beslenmemiz, beslenme?

Gençlerimiz üniversiteye geldiklerinde kambur bir, vücuda sahipler.  Bir de, üzerlerine binen hayat şartları, bellerini biraz daha eğiyor.  Rükû halinde yürüyorlar, az daha yük binince secde ediyorlar.  

Daim namaz halindeler diyeceğim, İmam Hatiplisi dahi namaz kılmıyor. İlahiyatçıların çoğu, namaz kılmak yerine, felsefe yapıyorlar. Nasıl ibadet edilmez, onu anlatıyorlar.

Çok övündükleri  "dindar nesil" namaz kılmıyor. En iddialı oldukları alanada dahi, tükendiler. Yani sadece zehirli gıdalarla değil, zehirli fikirlerle de besleniyoruz.  "Bizi Allah kurtarsın!" diyeceğim, Allah ile de ara kalmadı.

Kapitalizm din olmuş, toplumda. Zengin olmayan "Müslüman" sayılmıyor nerdeyse. Kız verilmiyor, kız alınmıyor, dost ve arkadaş olunmuyor. Mekke'de bile "sınıf" hacıları var. Diyanetin "sınıf" ümrelerine bakın. 

Otele göre Müslüman veya Müslüman'a göre otel.

Kapitalizm hacda da kapitalizm!

Müslüman olmaz!

Abdset almaz!

Birileri aldırdığını sandı yeşile boyadı, ne "adi düzen" olduğu, şimdi ak'larından belli.

"Kaynaklar sınırlı" deyip, üzerine oturmuş birkaç sınırsız kepaze, insanlığı parmağında oynatıyor. Kukla idarecileri kullanıp, bir güzel sömürüyorlar dünyayı. 

Mesela Türkiye:

Kaynağın mı yok?

Borun mu yok?

Altının mı yok?

Petrolün mü yok?

Var ama iktidar "bizde yok" diyor. 

Verilen bu altın ruhsatları nedir?

"Lozan'da verilmiş"miş!

Ruhsat tarihleri on veya on beş yıllık, Lozan 15 sene önce mi yapıldı? İşte buna inanan yığınların çocuklarının, benizleri sapsarı? Yirmisine ve otuzuna geldiklerinde, yaşları sanki altmış olmuş. 

Bitmiş, heyecanı gitmiş ve bu yaşta hastalıklarla boğuşuyorlar.

Bize kapitalizmle savaşan lider lazım!

Onu boyamayan, çöpe atan lazım.

Kapitalizmi  "din" yapmış,  rantlarına "yol" yapmış ve o yolda "durmak yok, yola devam" diye oynaşanlar değil? Kapitalizmle çocukların ekmeğini çalanlar değil, askerin yemeğine "at" karıştıranlar değil, zehir katıp hastane köşelerinde kıvrandıranlar değil?

Yahu, niye anlamıyoruz, bize Haydar Baş lazım!

Kapitalizmin ne olduğunu bilen lazım. Buna otuz yılını verip, hayatımızdan çıkarak Baş lazım.  "Benim iktidarımda insanlar et yemekten bıkacak" diyen lazım. Çocuklarımıza gelecek hazırlayan lazım.

Zenginden alıp fakire vermeyecek, böyle bir kavga başlatmayacak,, kavgaları bitirecek, Baba Devlet'i , gerçek sosyal devletiin formüllerini bilen lazım. Adil dağılımı sağlayacak, bunun kitabını yazmış, dünyaya elini öptürmüş lazım.

Prof. Dr. Haydar Baş lazım.

Zaten o gelecek, zaten ona gideceğiz, çabuk olsanıza, evlatlarımız gidiyor. Gençliğimiz, varlığımız eriyor. Ayağımız altında topraklarımız çekiliyor. Toprak bitiyor, tarım bitiyor, ekmek bitiyor.

Ölüm yiyor ölüm içiyoruz!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön