Sabahın erken saatleri, hava soğuk mu soğuk? Ankara şehir terminalinde, İstanbul'a devam etmek için, otobüs arıyorum. Ayakçıların "nereye abi?" soruları arasında, İstanbul'a en hızlı ve direk gidecek, firma aradım.
Çok devrilme ününe sahip, firmadan başka çarem kalmadı. Onların her saat başı, İstanbul'a direk giden otobüsleri varmış. Firma yetkilisi 4,5 saat dedi ama 5 saatte geldik, Samandıra tesislerine. Devrilmeden, çarpmadan, ulaştırana şükür?
Yalnız beni başka bir şey çarptı. Vahşi kapitalizmin acımasız yüzü? Sabahın köründe bir genç kız, belki 18 veya 20 yaşlarında, bu otobüste hosteslik yapıyor. Belli ki, ilk iş günü, oldukça acemi. Heyecanlı, ürkek ve korkak davranışlarından belli?
Yolcuları memnun etmeye şartlandırılmış, evlatcağız, ikram için koridorda yürüttüğü arabayı sağa sola çarparak götürüyor. Çarptığı her insandan, bu defa özür dilemek için, ezilip büzülüyor. Çay vermek için koltuğa yaslanıp, sıcak su dolu termostan bardağa su aktarırken, ellerini yaktı.
Sonra, kaptana gitti, belli ki, kaptanda ilk defa tanıyor, adını memleketini sordu. Neyse ki "kızım" diye hitap eden kaptan, fırçalamadı. Bu kızcağızın verdiği hiçbir ikramı almadım. Alsam, daha çok içimi acıtacaktı.
Birden, kendi çocuklarım geldi gözümün önüne. Ağlayacağım, "adam deli mi olmuş!" diyecekler. Gözlerimin yaşını içime akıtarak, ağladım. Ne fark eder ki, bu da kızımız sayılır. Türk milletinin bir ferdi değil mi?
Mezhebi, kökeni ne olursa olsun?
İçimden, "gözün kör olsun kapitalizm!" dedim. Kapitalizmin sorumsuz, acımasız uygulayıcıları, Allah sizleri, bildiği gibi yapsın, ne diyeyim!
Ülke kaynaklarını, küresel sömürü düzenbazlarına, koltuk uğruna peşkeş çekenler, sizlerin yatacak yerleri yok!
Sıcak yatağında bu saatlerde yatması gereken bu genç kızımız, işte bu kapitalist düzenin modern kölesidir. Bu ve bunun gibi milyonlar var. Zayıf bedeni üzerinde köle elbisesi gibi duran, hostes kıyafetli bu kızın çaresizliği bana, sahip olduğumuz kaynakları hatırlattı.
Boru, toryumu ve altını hatırlattı.
Katrilyon dolarlık, madenlerimizi hatırlattı.
Prof. Dr. Haydar Baş'ı hatırlattı.
Milli Ekonomi Modeli'ni hatırlattı.
"Kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlı" tezini hatırlattı.
Bu evladımız daha elini sıcaktan soğuğa değdirmeden, devlet babasından alacağı bin 500 lira "Vatandaşlık Maaşı"nı hatırlattı. Ayrıca, bir işte çalıştığı zaman, alacağı "asgari 5 bin lira" maaşı hatırlattı.
Peki, kapitalizme sövmek çare mi? "Kahrolsun kapitalizm!" demekle, kapitalizm kahroluyor mu? "Kahrolsun İsrail" diye diye, İsrail, "Büyük İsrail" yapıldı. İsrail kahrolmadı, büyüdü, neden? Çünkü diller "kahrolsun" derken, uygulamalar İsrail'i "büyük" yaptı.
Aynen böyle!
Kapitalizme sövenlere, "dinsiz- komünist" denildi. Sanki 18'inde bir genç kızı, sabahın köründe, dondurucu soğukta, otobüste ellerini yaktıran sistem, Müslüman! Sömürü düzeninin iki başıdır, kapitalizm ve sosyalizm.
1991'de Moskova'ya gitmişti, Prof. Dr. Haydar Baş.
Türkiye'den kalabalık bir ekip ile yıkılmış Sovyet Rusya'sını görmeye gidilmişti. Arkadaşı, dostu merhum Baki Bektaş Bey ile çorba içmek isterler, Moskova'da. Oldukça yaşlı bir kadın, çok erken saatlerde, hizmetlerinde bulunmuş.
Oldukça üzülmüş, etkilenmişti, Baş hocamız.
Hiç unutmuyorum, Prof. Baş, ta o günlerde Sosyalizmi ve Kapitalizmi tarihe gömecek tezin, arayışı içindeydi. "30 yılımı verdim" dediği, Baş Tez, bugün o Rusya'yı dünyanın "süperi" yapıp, ABD'yi frenleyen güç haline getirdi.
Peki, Türkiye, sen neyin peşindesin!
Senin kurtulmaya, kurtarılmaya, yok mu ihtiyacın!
Sovyet Rusya'sından daha beter olduğunu, ne vakit göreceksin!
Rusya'yı vuran yoksulluk, ardından büyük bir fuhuş ticaretini tetiklemişti. Yoksulluk, ahlaksızlık getirir, aynı zamanda. Fuhuş ülkemizde, yüzde 700 artmış.
Niçin sanıyoruz?
Hanımlar elbette çalışmalı ancak daha iyi şartlarda. Kadınlık onur ve gururu zedelenmeden, daha hafif işlerde ama daha fazla ücrete? Bu imkân Türkiye'de var. Meydanlarda "İMF'ye borç verdik!" diyoruz ama maliye bakanı Avrupa'da para arayışında.
Avrupa'da para çıkmadı, Rusya'ya yöneldi.
Avrupa'ya Rusya'ya değil, Haydar Hoca'ya gitsenize!
Kendi kaynaklarımızı, 80 milyonun hizmetine sunma projesi nerede, bu Baş'tan belli. Dünyada yanlız bir kişide…80 milyonun derdini dert edinen Prof. Dr. Haydar Baş'a gitmeden asla olmaz. İster gidin kurtarın, isterse gitmeyip sürünün!
Acı olan şu ki, herkes sürünüyor. Evlatlarımız, zayi olup gidiyor.