Geçenlerde, yıllardır görüşmediğim bir köylüm ve akrabamla görüştüm. Köyden kimi sorsam, "öldü" cevabını aldım. Zaman hızla tükeniyor, büyük bir hızla sırası gelen uçup gidiyor. Babalar gidiyor, yerlerini oğullar alıyor.
Bu arada, İstanbul'da babalarını kayıp eden Diş Hekimi Bekir Duman ve işadamı Refik Tüter kardeşlerime sabırlar diliyorum. Tüter ailesinin acısı bir değil, ikiydi.
Allah geride kalanlara sabırlar versin.
Geldik, gidiyoruz?
Gidenleri hatırladıkça, onlarla yaşadıklarımız aklımıza geldikçe, dünyanın ne kadar boş olduğunu anlıyoruz. Ruhların madde kesildiği dünyada, ölenler olmazsa ahreti de hatırlamıyoruz!
Sık, sık kabir ziyaretlerinde bulunmak lazım. İstanbul'un trafiğinde, eve bile gitmek imkânsız hale gelmiş durumda ne yazık ki. İşe gitmek, ölümden beter. Daha çalışmadan yoruluyorsunuz. Çünkü işe gitmek, savaşa girmekten beter.
Metrobüsler, otobüsler, minibüsler, aman Allah'ım tıklım tıklım. İnsanın, ben yürüyeceğime şuracıkta öleyim başkaları taşısın, diyesi geliyor. O kadar yani? Tabi İstanbul için konuşuyorum. Araçlarıyla işe gidenler, ilerlemeyen trafikte, ayrı bir dert içinde.
Dünyayı ne zaman cehenneme çevirdiler?
Veya İstanbul'u?
Birkaç gün önce Tv'den gece çıktık araçla. İkinci köprüden Anadolu yakasına geçelim dedik.
Demez olaydık!
Bir anda kendimizi üçüncü köprünün yolunda bulduk. Ne çakabiliyoruz, ne dönebiliyoruz. Uyarı levhası da görmedik, bir yönlendirme de. Adeta öyle ayarlanmış ki, sen 2'de gideyim derken, kendini 3'te buluyorsun.
"Yol" dediğin böyle olacak!
Bir anda soyacak!
Sen misin köprü ismine takan!
Çıktık Yavuz Sultan Selim üzerine. Gişeye geldik, kızcağıza sorduk, gecenin ikisinde tek başına oturduğu kulubenin yarım açılmış penceresinden:
– Bu yoldan nasıl çıkarız?
– Parayı öde, ilk sağ!
– Kaç lira?
– 27 lira.
27 lirayı ödeyince, yoldan çıktık tabi!
Rahmet okumaya ta, Yavuz'dan başladık!
Bence Yavuz'un durumu hiç hoş değil!
Yani sadece yaptıklarından değil. Nasıl bir nasibi varmış ki, köprüden geçen ona dualıyor!
"Köprü ismi neden Yavuz!" diye, kızmaktan vazgeçtim!
İsabetli olmuş!
Her geçenden nasipleniyor!
"Köprü ücreti niye bu kadar?" diye kıza sormuştuk. "Otoyolu kullanmışsınız" dedi. "Bu köprüye uçarak mı geliniyor" dediğimde ise gülümseyerek, "ben bilmem" işareti yaptı.
Ya, böyle işte!
İnanın, ölmek güzel!
"Yaşamak güzel" demek isterdim ama koymadılar. İstanbul'da yaşamak güzel diyemiyoruz, ne yazık ki.
Gidenin arkasında ağlanır normalde ama bizler özenmeye başladık. Eskiler, "kefen parası" diye para saklarlardı. Öldüklerinde kimseye yük olmamak için. Şimdi kefen yetmez, mezar parası da saklayacaksınız.
İstanbul'da normal bir gömülme, en az 10 bin lira. Yani İstanbul'da ölmekte kolay değil!
Parayı verince "ak" belediyeler adamı güzel gömüyor ama!
Mercedes araçla kabre götürüyorlar!
Diriler metrobüse binemezken, ölüler Mercedes'e biniyor!
Gel de ölme!
Sıratta köprü ücreti de yok!
Direk geçiyorsunuz!
Veya direk düşüyorsunuz!
Allah düşürmesin.
Neyse, içiniz rahat olsun, köprüye ödeme yok işte!
Üstelikte, köprü ne kadar uzun olursa olsun!
Dolar, dolmaz derdi yok.
"Japonlara dolar ödüyoruz, geçmezseniz de ödeyeceksiniz!" gibi şeyler, duymayacaksınız!
Rahat, rahat geçeceksiniz!
Tabi, "rahat" derken, o kadar da rahat değildir herhalde. Biz dua niyetinde söylüyoruz.
Ehl-i Byet'i sevenler bence, İmam Ali'nin atıyla geçerler!
Ah, inşallah yarabbi!
Tek sen bizi geçir, sürünerek de geçmeye razıyız!
İstanbul'da sürünüyoruz, orda süründürme!
Dünyada süründük, ahrette süründürme!
Yalnız, geçtikten sonra, bazılarının düşüşünü görmek isterim!
Orada bir tribün, filan, var mıdır!
Bazılarının düşüşünü merak ediyorum da!
Dünyayı cehenneme çevirenleri, gavurun dolarını doldurmak için kaynakları iç edenleri, Ehl-i Beyt gerçeğini bilerek görmezden gelenleri?
Artırabiliriz ama gerek yok, yeter!