Türkiye çok kötü bir viraja girdi!

Dünya bir savaşa doğru gidiyor. ABD, Rusya ile olası bir savaşı konuşabiliyor, buna yönelik raporlar hazırlatıyor. Üstelik asla bir Rusya-ABD savaş ihtimali olmamasına rağmen. 

Dünya ülkelerinin önemli bir kısmı, savunma bütçelerini artırdılar. ABD başta olmak üzere Rusya, Japonya ve hatta Suudi Arabistan bile?  İran, çok önceden beri kendini savaşa hazırlıyor. Muhtemel bir ABD-İsrail saldırısına karşı, gereken her önlemi alıyor.  Yani diyeceğim o ki, dünya bir savaşa gidiyor. Bak, Çin'i unuttuk. 

Savaşa en çok hazır ülkelerden biri Çin. Kuzey Kore'yi demeye lüzum yok. Her gün bir füze denemesi yapıyor. 

Gel gelelim Türkiye'ye:

Türkiye ise sanki bu dünyada yaşamıyor. Sanki etrafı çevrelenen kendisi değil. Suriye ve Irak komşusu değil. Sınırında parçalanmış ülkeler yok ve ülkesi üzerinde hesabı olan hiç ülke yok!..

Ama bağırıp çağırarak dünyaya nizam veriyor. Kudüs'ü kurtarıyor, ABD'ye  "ayar"  veriyor.  İsrail'e ecel terleri döktürüyor ama hepsini "Ey!" diye bağırarak yapıyor.   Somut veya reel politik bir adım yok. 

Gelişmeleri önceden görmek,  yok.

Önlem almak, zaten yok.

Orduyu teknik imkânlarla donatmak yok. 

 Daha askerinin karnını adam gibi doyurmak yok. Ne buldularsa askere yediriyorlar.  "Zeytinyağı" diye, "küsbe yağı" , dana eti diye "at eti" yediriyorlar, bunlar sadece duyduklarımız.

Tek ki, üç beş  "yandaş" kazansın. Benim askerime bunları yedirenler, iflah olmasınlar. Yedi sülalesinden çıksın. Zehir, zıkkım olsun. Tabi ki, bunu yapanlara söylüyoruz.

Esas konuya girelim:

Dünya bir savaşa giderken, biz hangi savaşa hazırlanıyoruz? Bizi ne yazık ki bir iç savaşa sürüklüyorlar. İktidar bunun ne kadar farkında, bilemem ama korku, insana çok hata yaptırır. Bütün Batı, dört gözle bekliyor:

Şu Türkiye karışsa diye. 

İnsanlar birbirlerini yese diye.

"Türkiye Rejimi"  adı altında suçlasak diye.

Ya da "Erdoğan rejimi" diye her şeyi, ona mal etsek, her faturayı ona kessek ve Erdoğan bahanesiyle Türkiye'ye, müdahale etsek diye.

Tıpkı, Suriye'de "Esad Rejimi" dedikleri gibi.

Tıpkı, Libya'da "Kaddafi Rejimi" veya Irak'ta "Saddam Rejimi" dedikleri gibi. Ama bunlar gerçekten, bu isimlerin rejimi ama Türkiye'ye ne oldu da, onlarla aynı kefeye konuluyoruz?

İsterseniz, biraz düşünün Türkiye'ye ne oldu diye. 30 Aralık 2016 tarihli yazımın başlığı "Sayın Erdoğan bu tuzağa düşmemeli" şeklindeydi.  Bu yazı, düşünmenizi kolaylaştırır. Bahsettiğim tuzak, Türkiye'nin referandum ile şimdi ki "Türk Tipi" dedikleri, bir sisteme geçmesi üzerineydi.

Geçtik mi bu sisteme?

Geçtik.

Şimdi bu sistemde Sayın Erdoğan'ın pekte mutlu olmadığı hatta bir bahane ile eski sisteme dönme ihtimali olduğu, kulislerde konuşuluyor. Neyse,  bu ayrı konu? Bu sisteme millet referandum ile "EVET" dedi veya dedirtildi ama sonuçta, Türkiye'nin sisteminden çok  "Erdoğan Sistemi" diye anılıyor.

Ve yine, 12 Temmuz 2017 tarihli yazımın başlığı ise "Batı Türkiye'ye müdahale hazırlığında" şeklindeydi.  Nereye varmak istiyorum?

Arz edeyim efendim: 

Hukukçular, önceki gün çıkartılan KHK ile Türkiye'de bir iç savaş zemini oluşabileceğini idda ettiler. 

Sayın yetkililer!

İnsanlar birbirlerini öldürecekler ve bir taraf her türlü sorumluluktan kurtulacak, bir başka taraf ise çaresizce,  "yok mu bizi kurtaracak olan!" diye Batı'nın "kurtarıcı" tuzağına düşecek. Tıpkı Irak'ta,  "Saddam rejiminden bizi ancak ABD kurtaracak" inancıyla, işgalci conilere çiçek veren Iraklılar rolünde olunacak.

ABD askerleri daha sonra nasıl bir Irak bıraktı, bütün dünya gördü. Muhtemel bir dünya savaşı öncesinde, bizler birbirimizle mi savaşacağız.  Böyle istenmiyorsa,  "darbe girişimi ve terör eylemlerinin bastırılması için sivillere cezai sorumsuzluk" ta, ne demek. 

Devletin askeri ve orduları varken ve hepsi emrinizde iken, polisleri yine öyle daha neden korkuyoruz da sivillerin kurtarıcılığına ihtiyaç duyuyoruz.

Vatandaş kendini güvende hissetmezse ve herkes silahlanırsa,  bunun nelere mal olacağı hiç kestirilmez. CIA, çok kanlı eylemlere imza atar ve fakat tüm bunu, Sayın Erdoğan'ın üstüne atar. Dünya ayağa kalkar,  yeni bir "Diktatör" hikâyesi veya zırvasıyla. ABD veya NATO öncülüğünde ülkemize müdahale ederler.

Bunda ne "sağ" kalır, ne "sol",  ne "Alevi" kalır ne "Sünni", paramparça olup gideriz. Amaçları bu zaten? Neden kendi ayaklarımızla tuzaklarına yürüyoruz? 

O kadar mı kör olduk!

Yalvarıyoruz, ey iktidar!

Bu KHK'yı kaldırın ya da sınırlandırın. 15 Temmuz'la sınırlandırın hiç olmazsa. Kenan Evren, 12 Eylül'le sınırlandırdı, onun kadar "demokrat" olun, hiç olmazsa. O kanunla kendini koruyabildi mi? Son nefese yakın,  yine "mahkûm" edildi.

İbret alın, adalete ve hukuka dönün, Şeffaflıkla ve birlik beraberlikle, büzün tuzakları bozarız, buna inanın. Bir avuç Suriyeli, Esad etrafında devletini korudu. Türkiye için, yeni bir dünya savaşı çıkartılıyor, bunu görün.

Ve önlem alın!

Atatürk'te birleşin, Prof. Dr. Haydar Baş'ın açtığı Bağımsız Türkiye, savunma hattına geçin. Yoksa bu coğrafyada, oluşturulacak cehenneme sadece odun olacağız. 

Türkiye çok kötü bir viraja girdi!

Türkiye çok kötü bir viraja girdi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön