Türkiye, adım adım savaşa gidiyor. ABD, "4 bin tır" silah ile sınırımızda eşkıya sürüsünü, güzel(!) bir donattı. Her türlü silahı, PYD, PKK veya YPG, her ne zıkkımsa, alsın diye mi aylarca, "bir gece ansızın geliriz!" dedik, durduk!
ABD'nin omuzdan atılan MANPAD füzeleri de, YPG'nin elinde artık. Uçak ve helikopterlerimiz için ciddi bir tehdit. Elbette konunun uzmanı yetkililer, bu tehlikelerin farkındadırlar. Kahraman ordumuz, bütün tehditlere güler, bu ayrı konu?
Ciddi ciddi bir savaşa giriyoruz fakat Türkiye, dizi izliyor!
Herhalde, gerçeklerle uyanacağız ama çok geç olacak.
Bunun adını koyalım: Türkiye kiminle savaşıyor?
"Açılım" süreci ile ayaklarına halı serdiğimiz içerdeki teröristler, yoksa Suriye'ye gidip "YPG" mi oldular? Bahçeli destekli tezkere ile Türk toprağını çiğneyen, Barzani peşmergesi, şimdi operasyona çıktığımız, bu YPG'ye yardıma gitmemiş miydi?
Merakımdan sordum, kızmayın!
Neyse?
Hatay ile Kilis arasındaki Afrin'e girdik, orayı kontrol altına aldık diyelim, tehdit bitiyor mu? Fırat'ın Doğu'suna çekildiler diyelim, sonra orda mı bir "devlet" olacaklar. Ta, başından beri "Fırat'ın Doğusu" dediğimiz bölge, neresi?
Türkiye'nin en az 500 kilometre sınırı değil mi?
Bu işte bir hesap hatası var. Suriye'de biz PYD'ye yer göstermiş olmuyor muyuz? Suriye'yi biz bölmüş olmuyor muyuz? Tıpkı Kudüs'ü böldüğümüz gibi?
Ortada bir tiyatro oynanıyor yoksa!
Fırat'ın Doğusu da, Batısı da, Suriye toprağıdır ve ABD bu bölgede işgalcidir, donattığı terörist ordusu da, yok olmayı hak ediyor. Türkiye sınırlarında terörist istemiyor, meşru müdafaa hakkına sahip, bunun için kimseden izin almıyor.
Bunu diyebiliyor muyuz?
Bence biz başka bir şey diyoruz!
ABD'nin bölme planında, "bende varım" diyoruz ki, bu Türkiye'yi böler. Çavuşoğlu mevkidaşının "Türkiye'yi sevdiğini" iddia ederek söze başlıyor. Sanki hükümet, devlet ile ABD arasında durumu idare etmeye çalışıyor.
Devlet ile ABD savaşın eşiğinde, iktidar ise arabulucu rolünde!
Bu böyle olmaz!
Türkiye, YPG ile değil ABD ile savaşıyor!
Bunun adını doğru koyalım.
İstesek de bu böyle, istemsek de?
İncirlik kapatılmadıkça,
ABD ile ikili anlaşmalar askıya alınmadıkça,
ABD, bütün üslerden gönderilmedikçe,
En azından Pakistan kadar, ABD'ye bir tavır alınmadıkça, bu işler tiyatrodan öteye geçmeyecektir. Türkiye, Afrin'e yoğunlaşırken, Irak'ın Kuzeyi'nden şehit verdi. Bu ne demek, bu açıktan bir mesajdır. Hükümet yandaşı bir kalem, "Erdoğan'ın psikolojik savaş verdiğini" söylüyor.
Yani aslında, "ne ABD ile bir kavga var, ne de YPG'ye karşı çok ciddi bir operasyon yok" mu, demek istiyor?
ABD ile savaşıyoruz ama Sayın Akar, NATO'da mevkidaşıyla oturuyor, sohbet ediyor. Çavuşoğlu mevkidaşıyla telefon muhabbeti kuruyor. Sayın Erdoğan her zamanki gibi meydanlarda, şiirler okuyor. Ve bir kaç gün sonra, Papa'ya gideceklerini duydu.
Maliye bakanı, Batılı tefecilerin kapısında, borç para arıyor. 6 ay içinde yüz milyar doların üzerinde bir borç ödemesi var. Yıl boyu ise 220 milyar dolar sıcak paraya ihtiyaç var. Buyur savaş, savaşabilirsen!
Ekonomik savaş vermeyen bir ulus, hangi savaşı verebilir. Buğday ithal, et, ithal, soğan, sarımsak ithal, fasulye ithal, mercimek ithal ve biz savaşa gidiyoruz. Valla biz yere gidiyoruz da, söylemeyeyim buradan!..
Türkiye, ABD ile savaşmak zorunda olduğu gerçeği ile yüzleşmeli. ABD, bölgeye yerleşmeye geldi. Prof. Dr. Haydar Baş'ın ABD'nin körfez çıkarmasından beri seslendirdiği gerçek şuydu: ABD, kendine vatan arıyor!
ABD, o "vatanı" çoktan buldu. Mezepotamya?
Türkiye, İran, Irak ve Suriye, hepsi tehdit adlında? Bu ülkelerin birinin bölünmesi, hepsinin bölünmesi demektir. İktidar bu gerçeği görüp, ona göre pozisyon almazsa, hem kendini hem ülkeyi kandırır.
Sayın Baş'ın "Atatürk Vatandır" tezi etrafında, 80 milyon birleşsek dahi ancak, karşı koyabiliriz. Bir de bölündüğümüzü düşünün. Sağcı, solcu, ilerici, gerici yok, sadece Bağımsız Türkiye var. Milli Ekonomi Modeli var.
Başka türlü, biz bu savaşı kazanamayız. Ekonomiyi bilmeyen, bu savaşı veremez. Kapitalizmle bu iş asla olmaz. Türkiye, Baş'sız hiç bir savaşı veremez.