Oğlum Musa Haydar; on yedi yaşına girdi, Allah herkesin evladını ve bizimkini de bağışlasın. “Yazın ne yapmalıyım baba” dediğinde, “yazın İcmal okuluna katıl, dergi dağıt” dedim, baba niçin yapıyoruz deyince eski günlere gittim hatıralar canlandı, bazılarını paylaşmak istedim.
1986’da lise sondayım; büyük bir arayış içindeyim nerede dini bir düşünce veya oluşum duysam gider dinler ve fikir alırdım. Çalışmalarını nur ismiyle duyuran nursuz ve ruhsuz tayfanın yurtlarından birine bir arkadaşımla gittik. Hiç anlamadığım bir dilden, İncil yazı stilinden oluşan bir kitap elden ele dolaşarak, okunmuştu büyük bir hürmetle!
Okuma bittikten sonra, alıcı tüccar gözüyle gözler insanlar üzerinde süzülerek, nihayet benim üzerimde yoğunlaştı ve birisi sordu “delikanlı sen kimsin nerden geldin?” kendimi tanıttım ve sonra gözüm duvarda bir resme ilişti. Nursuz, sevimsiz bir kişinin resmiydi. Sordum, “Kim bu adam neden burada asılı? Neden sordun “dediler? Burası dini bir mekân ama bir yabancı adamın resmi var odanızda” dediğimde apar topar kapı dışarı edildim.
Tabii açık sözlülüğümün cezasını ilk öyle bir ortamda tatmıştım ama o benim o anlık hissettiklerimdi ve de bugün bakıyorum çok doğru hissetmişim.
Bir başka gruba gittim, burası da bir kitapevi herkes sakallı, şalvarlıydı. Ben yeni gidince; hemen şalvar giydirmeye çalıştılar, sakalım da zaten çıkmamıştı…
Duramadım bunlara da soru sordum iyi bir Müslüman olmak istiyorum ne yapmalıyım? Aldığım cevaplar enteresandı, çok şaşırdım. İyi bir Müslüman ve de dindar olmam için devlete sövmem gerekiyormuş, Askere düşman olmam lazımmış ve bir de bol kitap okumam gerekiyormuş!
Tekrar sordum ille bir devlete sövmem gerekiyorsa ABD’ye sövsem olmaz mı, Yunan askerine düşman olsam olmuyor mu? Neden kendi devletime ve askerime düşman oluyorum? Cevapları kendilerinden de karışıktı. 12 Eylül arifesinde ve kontrolünde bütün bunların olması çok düşündürücüydü doğrusu.
Bir daha arayış içinde olmamaya karar verdim ve dua edip o gün ağladım “Allah’ım beni doğru yola ilet, bu sapkınlardan eyleme” ve bir rüya gördüm. Bir gün rüyamın işaret ettiği camide bir genç gördüm yüzü ayın on dördü gibi parlıyordu. Dışarıda onu bekledim çıkınca birbirimize baktık ve ben yaklaşıp sordum “Siz kimsiniz?” o da ismini söyledi “Ben Mehmet, neden sordun? Senin arkadaşların var mı? dedim. O da “Evliya oğlu iş merkezine gel, İcmal dergisi dağıtıcısıyım ben” dedi. O gece heyecandan uyuyamadım ertesi gün tarif edilen yere İcmal dergisine gittim.
Baktım burada bulunan herkesin yüzünde bir nur var, insanın gönlü ve ruhu açılıyor. Hiç bir soru sormuyorum çünkü çakıldım kaldım, ayrılmak ölümüm demek adeta. Zayıf sevecen, sıcakkanlı, üniversiteyi birincilikle yeni bitirmiş bir genç, ismi Harun; bana hemen bir reçete yazdırdı, bu ruhumun reçetesiydi.
“Her gün yüz defa Esatağfirullah-elhamdulillah, yüz defa salâvatı şerife, yüz defa kelime-i tevhit, üç yüz defa Allah ve yüz defa da ihlâs okuyacaksın” dedi ve elime onlarca İcmal tutuşturdu “bunları gidip meydan da satacaksın” dedi. Bütün bunların ne için olduğunu sorduğumda ise “ezeli düşman olan nefsinin ıslahı ve vatanın, milletin kurtuluşu için” cevabını aldım.
Aradığımı bulmuş, sorularım bitmişti; kalbimden Allah’a giden bir yol olduğunun farkına varmıştım, İcmal dergisi sayesinde…
Bu yolda düşman; kendi içindeki nefis, kurtuluş da bununla mücadele etmeye bağlıdır. Sövülecek kurum ve kuruluşlar ise vatanımıza, milletimize kast edenlerdir, kendi kurumlarımız yahut devletimiz değildi, bunlar bu okulun öğretileriydi.
Gerçek dindar icmal okulunda yetişir, evlatlarımızı bu okula öğrenci yapmak onlara babalık vazifemizdir.