Gönül dünyamın başkentindeydim!

Trabzon, Akçaabat'a gittim.

Dünyanın başkentine yani?

Gönül dünyamın başkentine…

Önemli olan da, gönül değil mi zaten.

"İnsan gönüldür, gönül" diyen, Prof. Dr. Haydar Baş hocamı ziyaret edip,  ellerinden öptüm. Birlikte sabah namazı kıldık. Namazdan sonra, kısa bir sohbet ettiler. Toplumun çürümüşlüğünden dert yandılar. Ahlak yozlaşmasından ve de insanların ibadet hayatından uzaklaşmalarından şikâyet ettiler.

Bana, "Toplum, on yıl, yirmi yıl, önceki toplum mudur?" diye sordular. Bende asla böyle olmadığını, bütün değerlerin ters yüz edildiğini, "din diyen bir iktidarın, toplumu adeta dinsizleştirdiğini" söyledim. Keşke demeseydim, derdine, yarasına tuz biber ektiğimi, sonra anladım.

Bir baba nasıl evlatlarının, yanlışta olmasında üzüntü ve ıstırap duyar aynen o hali gördüm kendilerinde. Dertli mi dertli? İnsanlara ibadetin önemini anlatmamızı, istediler. İslam'ı siyasal bir anlayışla savunmak değil, mümin anlayışı ile yaşamak gerekir elbet.

Siyasal İslam, Müslümanları peygamber İslam'ından kopardı, bu gerçek. Dertlenmemek elde değil. "İslam" diyenler İslamsız, olabilir mi? Oldu işte!

Nasıl dertli olmasın Baş Hoca, toplumda hak batıl kalmamış. Toplumun batıl dediği hak, hak dediği batıl olmuş. Geçtik ülkenin uçurumun kenarına getirildiğini, insanları da elden çıktı. Özellikle de kendini "dindar" zanneden çevreler?

En adi suçlar, en seviyesiz ilişkiler, bu çevrelerde görülmeye başlandı. "Dinsiz, ateist" denilen çevrelerden insanlara, laf anlatırsınız, konuştuğunuzda bir saygı görürsünüz, kendine "dindar" kalkanı edinmiş tiplere ne bir şey anlatabilirsiniz, ne de sizi saygı içerisinde dinlerler.

Yahu, iktidarı koruma adına hırsızlığı, domuzu, zinayı savunanlardan, ne beklersiniz. Dinsizlik, ne yazık ki "din" örtüsüne büründü.

Çağın dinsizlik çeşidi "dindar" dinsizliği bence?

Topluma karşı kendini sorumlu hisseden insan, bu durumda kahrolma makamındadır. İnsan vardır kendini düşünür. İnsan vardır kendi ile birlikte ailesini düşünür. İnsan da vardır ki, insanlığı düşünmekten kendini unutur.

Adanmışlık budur!

Adanmışlığın adı Haydar Baş!

Yine öyle sözler ettiler ki, her bir cümlesi, bir kitap özetidir. İşte o sözlerden biri şöyleydi: "Mü'min kalbi, Allah'ın iktidar olduğu yerdir. O iktidarın; ahlak bakanlığı, sabır bakanlığı, cömertlik bakanlığı, ibadet bakanlığı, gibi bakanlıkları olur.

Keşke, cümlesi cümlesine söylediklerini kaydetseydim. Ama anlattıklarından anladıklarımı veya hissettiklerimi anlatmaya çalışayım: 

İnsan kalbi, her an bir oluşta olan Allah'ın tecellilerine açık olması için, her an uyanık olmak zorundadır. Bu da bir gayreti, çileyi ve de eğitim almayı gerektirir. Demire şekil vermek için onu ateşlere sokmayı aklı alan insanoğlu, zübde-i kainat olan insana şekil vermek için, aşk ateşine sokulması gerektiğini niye anlamaz?

Tevhit tokmağı ile dövülmesi gerektiğini niye kavramaz? 

Salavat ile parlatılması, tövbe ile silinmesi gerektiğini niye bilmez?

"Allah, Allah" diyerek, en büyük düşman olan nefsin üzerine niye gitmez?

Söyleyeyim: Çünkü herkes kendini değil, karşısındakini dindar yapmaya uğraşıyor. Bunu da siyasi rant uğruna yapıyor. Kendi nefsine anlatmadığı için de, "az bir bedele dinini" imanını hemen satıveriyor. Günümüz Müslüman'ının kalbi devre dışı ne yazık ki, İslam kalp ile değil cep ile anlaşılmaya çalışılıyor.

"Beyin ölümü" nedir, biliyorsunuz. Aynen böyle, bu da kalbin ölümüdür. Ölü kalpte, hiçbir şey olmaz. Kalbin askerleri ölür, yerine canavarlar türer. "İmanın en zayıfı, kalbi ile buğz etmektir" ya, adam kötülüğe buğz bile etmiyor, neden?

Nasıl etsin ki, ölmüş bir kalbe sahip. Kalbindeki canavarla gerçek Müslüman'a, Haydar Hoca'ya saldırıyor mesela?

Kıymetli dostlar!

Ben, kalbi olanlara sesleniyorum. 

Kalbinize iyi bakın!

Kalbi olmayanları bağlamaz, söylediklerim!

Ciğeri olanlara sesleniyorum!

Ciğersizler üstüne almasınlar!

Müslüman-Türk sağlam bir kalp ile vatanını müdafaa etti ve üzerinde Müslüman Türk kimliği ile yaşadı. Bunun yeniden mümkün olması, Hacı Bektaş-ı Veli misyonuna sahip bir Baş Hoca ile mümkün. Emin olun bu hoca tektir, iki tane değil.

Ona düşman olan nasipsizleri çok gördüm. Genelde ajan ruhlu tipler. Değilse azınlık ruhlu, Türk düşmanlarıdırlar. Bunu gördüm ve yaşadım, sakın "taassup" olarak değerlendirmeyin lütfen?

Ya diyalogcu, ya İngiliz tarikat, cemaat veya mezhepçisidirler. Onlarca örnek anlatırım ama şimdi sırası değil. Hoşça kalın!

Gönül dünyamın başkentindeydim!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön