Dindar nesil ancak İcmal okulunda yetişir – 2

Dindar neslin yetişmesi lafla olmaz, o eğitimle, okulla olabilir. Okuldan maksat duvarları, pencereleri olan binalar değildir. İslam'ı gerçek manada yaşayan, görüldüğünde Allah'ı hatırlatan kâmil Müslümanın gönlü bir okuldur. Bu gönle kalbini açmış insanlar bu okulun öğrencileridir.

İcmal okulunda esas olan kalbin temizlenmesi, ruhun arınmasıdır. Bu da nefisle mücadeleyi gerektirmektedir. Nefisle mücadeleyi Peygamber Efendimiz "Büyük Cihad" olarak ifade buyurmaktadır. Bir hadisi şeriflerinde "Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kişi cennete girmez" buyuruyor. Bırakın zerre miktarı; kalplerimiz de beklide zerre miktarı kibirsiz yer kalmamıştır.

İşte bu kibirden arınmak için Aziz Mahmut Hüdai Hazretleri, çarşı merkezinde ciğer satmıştır, hem de kadılık kaftanıyla. Yunus Emre dergâha odun taşımıştır, İbrahim Ethem tacını tahtını bırakmıştır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür, işte İcmal okulunda bu amaçla bizler öğrencilik yıllarımızda bir ya da iki aylık seferlere çıkarak dergi dağıtırdık.

Kapı kapı, il il gezerek İcmal dergisini insanımıza takdim ederdik. Maksat o derginin satılması değildi, derginin taşıdığı manayı bu vesile ile anlatmaktı. Bu vesile ile on binlerce insan Allah ve Resul aşkına kavuşmuş, bu günkü hakiki ve vatanperver dindar nesli oluşturmuştur.

Bu neslin her bir ferdi büyük bir samimiyetle sabah ve akşam Allah'ı zikrederler, Rablerinin rızasını umarak Allahın sadık kullarını anarlar, onlarla beraber olmaya çalışırlar. Bu neslin fertleri arasında sevgi ve saygı esas olup, "sevelim, sevilelim" önceliği hâkimdir.

Kalpleri sevgi bağıyla birbirine bağlı bileşik kalpler gibidir, birine dolan feyz ve muhabbetin diğerlerine dağılımı söz konusu olduğundan haklı bile olsa kimse küs olamaz. Asr-ı Saadet'teki kardeşliğin günümüzde bu vesile ile yaşandığını söyleye biliriz.

İcmal dergisini dağıtmak dava arkadaşlarımızın yetişmesinde çok önemli olmuştur. Dergi dağıtırken aldığımız feyz ve muhabbeti hiç unutamıyorum, hayatımın en güzel tablolarından biridir. 1987 Temmuz ya da Ağustosuydu, kolilerce İcmal dergisini sırtlayıp trenle Elazığ'dan Diyarbakır'a gittik. Ulu Cami'ye geldik, çantalarımız camiye koyup gezmeye başladık. Akşama kadar dolaştık Erol Türkçapar kardeşimle birlikte kimi yerlerde kovulduk, kimi yerlerde sevildik. Epey sayıda abone yaparak ve dergi satarak camiye döndük, kalacak yerimiz yoktu. Ya cami avlusunda yatacağız ya da bizi birisi evine davet edecek, önce nazlanıp sonra gideceğiz…

Camide bir öğretmenle tanıştık ve bizi evine davet etti, gittik camii arkasında tarihi bir bina… Burası öğretmenlerin oluşan bekâr eviydi, çok memnun olduk. Tam aradığımız gibiydi. Gece geç vakitlere karşı sohbet ettik, arkadaş bir soru sordu nefsin ıslahıyla ilgili.

Kitap okuyarak imanını kurtaracağını ve nefsini terbiye edeceğini düşünüyordu. Biz ise bunun çok yanlış olduğunu, İslam'da ve tarihte örneğinin bulunmadığını anlattık. Bu mantığa göre, "kör ve sağırların ya da okuma bilmeyenlerin imansız gideceğini iddia etmiş oluyorsunuz" dediysek de, bu arkadaşa vesilenin şart olduğunu kabul ettiremedik.

Gece saat ikide uyumak için bize gösterdiği odaya girdik, bize çay şekeri uzatarak, "bu şekerlerden yiyin" dedi. Nedenini sordum. "Bu evde akrep olabiliyor, bu şekerler bir Allah dostundan okunmuştur, yerseniz akrep size ilişmez" dedi.  Ben ise gülerek, "Nefsinin akrepliklerinden korunman için neden onu okutmuyorsun?" dediğimde, "İşte sizin söylediğinizi şimdi anladım. Lütfen bana söyleyin, ne yapmam gerekiyor?" dedi. İcmal okulu bir öğrenci daha kazanmıştı, işte bu okul; insanı nefsin her türlü yılan ve akreplerin sokmasından koruyan bir zırhtır.

Dindar nesil ancak İcmal okulunda yetişir – 2

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön