Haydar Hoca'yı seçmedik, Allah belamızı verdi

Yeni Mesaj gazetesinin, Ankara'da düzenlemiş olduğu Milli Kahramanlarımızı anma programının, son konuşmacısı BTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş'tı. Bu konuşmalarından bir bölüm aktarmak istiyorum. "Beni iktidar ettiğiniz takdirde söylediklerimi yapmazsam, ellerinizdeki noter tasdikli taahhütnamelerle bana hesap sorun. Şayet beni dinlemeyerek, ülkenin bölünmesine sebep olursanız mahşer günü yirmi tırnağımla sizlere hesap soracağım." Halk iki seçimde de Sayın Baş'ı dinlemedi. Küresel güçlerin sesine kulak verdi ama ülkesi için, bir ney gibi inleyen ve ayrılıklardan şikâyet eden Baş Türk'ü dinlemedi. Dinlemediği için bugün "Bebek katilini" dinliyor. Hem de kırk bin insanın katilini… Akıl sahipleri için çok ders alınacak bir vaziyet. Bu halimiz bana tarihte yaşanmış bir hikâyeyi hatırlattı. Hikâyeye göre, Abdulkadir Geylani hazretleri manevi bir vazife taksiminden ötürü Gavsul-Azam olunca, duyuru amaçlı "ayağım bütün evliyaların boynu üzerinde olsun" buyurmuş. Dünyanın neresinde kamil bir zat varsa, o anda bu sesi duyarak icabet ederler. Ancak bir tanesi itiraz eder. Evliyalar şahı "Senin boynun üzerinde de domuzayakları olsun" buyurur. Hazreti Pir'in ahını alan iflah olur mu? Elbette olmaz. Çok zaman geçmeden bu zat, domuz sürüsüne sahip olan bir kadına âşık olur. Ona kavuşmak için yanıp, tutuşur ve evlenmekten başka bir çare bulamaz. Bunu kadına iletir ama kadının bir şartı vardır. "Benimle evleneceksen domuz sürülerime çobanlık yapacaksın" demiş. Adam çaresiz kabul etmiş. Evlenmişler, söz verdiği gibi çobanlık yapmaya başlamış. Gün gelip domuz doğurunca, yavrusunu omuzlarına alarak taşımış. Yavru domuzun ayakları, bu zatın boynunda olduğu halde yürürken, Şah Abdulkadir Geylani hazretlerinin bedduasını hatırlamış. Çok pişman olmuş ve bu hallere nasıl düştüğünü tefekkür etmiş. Sırtındaki domuz yavrusunu yere atarak Hazreti Pir'den özür dilemiş ve tövbe etmiş. Kadını da, çobanlığı da bırakıp, yeniden Hazreti Pir'in eteğine tekrar sarılmış Şimdi ben bunu neden anlattım? Hikâye deyip geçmeyelim daha doğrusu menkıbe… Kur'an bize ders çıkaralım diye, çok menkıbe anlatır. Şimdi bizim de, başımıza gelenleri düşünüp tövbe etmemiz gerekir. "Biz nerede hata yaptık?" diye düşünmemiz, insan ve de Müslüman olmamızın gereğidir. Kırk bin insanın katili, başımızın üzerine nasıl çıktı? Ondan gelecek mektuplara, milletin geleceğini bağlayan siyasileri sırtımıza hangi günahımız çıkardı? Kaynaklarımızı iç eden, emeklerimizi sömüren, gelirlerimizi borç faizleriyle ele geçiren, Küresel domuzları sırtımızda taşımamız bela değilse, nedir? Kırılan milli gurur… Ayaklar altına alınan Türklük… Dünyada, eşi benzeri görülmemiş hukuk anlayışı… Bir yandan bu ülkeye elli yıl hizmet etmiş generaller, sudan bahanelerle içeri tıkılıp, ömür boyu hapse mahkûm ediliyor. Öbür yandan, askerlerimizi şehit eden teröristlerin, sınır dışına sağ- salim çıkmalarını sağlayan düzenlemeler. Generallerin yurt dışına çıkma yasağı varken, teröristler yurt dışına çıksın diye yalvarılıyor. Bütün bu yaşadıklarımız Allah'ın bize belası… Allah ve peygamberi için, sadece vatanını müdafaa etme amacında olan ve siyaseti son nefes için yaptığını söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş'a oylarımızı verseydik bu halde olur muyduk? Onun noter tasdikli senetlerine, oruç ağzıyla yaptığı yeminlere güvenmediğimiz için bu hallerdeyiz. Seçim meydanlarında "Ben üzerime düşeni yaparak ahirette hesap verebilirim. Sizler bana sahip çıkmayarak ülkeyi parçalarsanız, nasıl hesap vereceksiniz?" buyurmuşlardı. Hem de yüzlerce defa… Sözü dolandırmaya gerek yok… Haydar Hoca'ya oy vermedik, Allah belamızı verdi.

Haydar Hoca'yı seçmedik, Allah belamızı verdi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön