Irak ve Afganistan’da Müslüman katlederken yorulan ABD askerleri Bodrum’da dinlendirilmek amacıyla tatile getiriliyor. Tabi dinlendirilmeleri, bizim bildiğimiz ölçülerde olmuyor maalesef, etrafa resmen pisliyorlar. Bu durumda bazı gençler ve esnaf kendince tepki koyuyorlar.
Esnaftan birisi işyerine “Buraya Amerikan askeri giremez” yazısı asıyor. Anında soruşturma açılarak, savcılık tarafından ifadeye çağrılıyor. Bir grup genç ise; bu askerlerin bir kaçının başına çuval geçiriyor.
Bu gençler de tutuklanıyor ve her biri tam on altı yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Gerekçe ise; ABD askerlerinin “şerefi ve onuru” kirletiliyormuş, basından duyduğumuz şekliyle böyle.
Tabi olmayan şeyin davası ve mahkemesi olur mu? Onu da bilmiyoruz.
Burası Türkiye, demek ki olmayan şeylerinde davası oluyormuş. Tabi Türkiye bir hukuk devleti, en azından böyle olduğu Anayasasında yazıyor. Bu yaşananlar; hukuk devleti olmanın gereğince normaldir ve suç ya da suçluyu asla övme niyetinde değilim asla.
Ancak merak ediyorum; öldürdükleri Müslümanların cesetlerine işeyen, kadınların ırzına geçen, Kur’an yakan, cami yıkan ABD askerlerinin şerefi olduğunu varsayarak, bodrumlu kardeşlerimizin on altı yıl hapsini isteyen savcılarımız; onurlu ve şerefli Türk subaylarının Süleymaniye’de mekânını dostça bir görüntü ile ziyaret ederek, kalleşçe tutuklayan ve başına çuval geçiren, ABD askerleri için bir fezleke hazırlamışlar mıdır?
Eğer hazırlamadılar ise neden?
Bizim Askerlerimizin ve ya Ülkemizin şerefi yok mu?
Bu olay Irak’ta olmuştur diyebilirler, ancak Irak’ta kendi mekânımızda olmuştur. Kanunlarımızda bir boşluk mu var? Varsa giderilemez mi?
Eğer bir boşluk yok ise neden yapılmıyor?
Şerefi olanla, olmayan neden farklı tutuluyor?
Bırakın ceza vermeyi biz bu çuvalcı generale, sanırım Hilmi Özkök döneminde ödül verdik. Ne ödülü bilmiyorum ama inşallah bu generalin “Çuval” “hizmetinden!” dolayı verilmemiştir. Alt komutanları darbecilikle suçlanırken, amirleri olan Özkök Paşa’nın emekliliğin tadını çıkarmasının bu ödülle ilgisi var mıdır? Bütün bunları bilmiyoruz.
Çuval olayı bir işaret fişeğiydi, bu hadise ile iki bin beş yüz yıllık ordu geçmişine sahip Büyük Türk milleti “çuvala” girmiştir. Hem de hiç çıkmayacak şekilde; askeri, siyasi ve ekonomik olmak üzere tüm alanlarda “çuvallandı.”
Bu çuval bahanesiyle, her türlü askeri ve stratejik anlaşmaları feshetmiş olsaydık, bugün Türkiye dünyanın süper gücü olmuş, ABD yörüngesinde uydu devlet olmaktan kurtulmuştu; bir tavır ve bir olay koca bir ulusun, hatta dünyanın kaderini değiştirebilir.
Eğer sütçü İmam kadınların peçesine el uzatan Fransızları oracıkta haklamasaydı Maraş kurtulmazdı, İzmir’de Hasan Tahsin Yunanlara ilk kurşunu atmasaydı, Yunan İzmir’de denize dökülemezdi. Antep için Şahin Bey dillere destan cihadını yapmasaydı, Antep kurtulmaz ve Gaziantep olmazdı.
ABD bunu hep yapmış ve yanına kar kalmıştır. Çekiç güç komutanı yıllar önce kaymakamımızı tokatlamıştı ne yapıldı?
Hiç.
Bunlar Atatürk devrinde olsaydı, Atatürk harp ilan ederdi. Bu yüzden onun adı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmuştur, bu unvanları batıyla savaşarak almıştır, stratejik ve müttefik adları altında onlara uşak olarak değil.
İşgal ordularının; sağ, salim dönmesi için dua eden ve onların olmayan şereflerini korumaya çalışan, bir ülkeyi kimse ciddiye almaz. Başımıza çuval geçirmekle kalmazlar, yerin dibine dahi sokarlar.