Ben tokatlandım!Hem de birçok defa… Ancak son tokatlanmam, çok zoruma gitti. Anlatayım:Derin uykudayım, cep telefonum çaldı uyandım. Cep telefonumu uyurken salonda bırakıyorum. Radyasyondan az etkileneyim diye…Salona çalan telefona doğru giderken, baktım saat gecenin üçü…Bu saatte mutlaka çok sevdiğiniz birisi arar. Yani insanın babası değilse, kardeşi filan…Tabi çok da korkarsınız acaba sevdiklerimizden birinin başına bir iş mi geldi diye…Baktım telefona tanımıyorum bile…"Alo" dedikten sonra, "ben komşu" dedi.-Hangi komşu?-Yan komşu-Buyurun sizi dinliyorum-Komşu annem ağır hasta, yanına gitmem gerek bana şu kadar para verir misiniz?Tabi gecenin üçü, hasta, anne, komşu, … Hepsi bir arada olunca, etkilenmemek ve kayıtsız kalmak mümkün mü? Uyku kaçtı, ev halkı ayakta. "Ne oldu anneme mi bir şey oldu?" soruları ard arda…Derken…-Hayır, kimseye bir şey olmadı.İfadesini verdikten sonra, nihayet bizim komşu bina önüne geldi. Camdan mendile sararak attığım parayı havada, kaptı ve kayıplara karıştı. Ardından, "uykum kaçtı ama iyi bir sevap işledim" diye de sevindim.Sonra içimden "zavallı ihtiyar, demek ki İstanbul''da bir tek para isteyecek beni bulmuş" diye, kendimle gurur duydum. Mutlu oldum gecenin üçünde bir garibanın işini gördüğüme…Komşu olmasına komşu…Yan bina da esnaf, ama doğrusu adamla pek de samimi değilim. Kendisini çok iyi tanımıyorum. Bir iki defa konuşmuşluğumuz var."Demek ki adam çok sıkışmış, çaresiz kalmış" diye içimi dürten soruları örtmeye ve kendimi tekrar inandırmaya çalıştım ama içimi de tırmalayan bir şeyler oluyor.Neyse…Aradan geçti bir on beş, yirmi gün…Bir başka komşumuz benim yaşadığım hikâyeyi anlatmaz mı?Ee… Dedim, demesine ama artık olan olmuştu. Tokatlanmıştık…Meğer adam aynı numarayla sabaha kadar epey bir adamı çarpmış.Bu olay, bana çok dokundu.Yıllar önce evim soyulmuştu bu kadar üzülmemiştim.Kendimi o kadar enayi yerine koyulmuş hissettim ki, anlatamam…Adamı her gün görmem de, ayrı bir imtihan. O kadar da pişkin ki…Sanki tokatlayan kendisi değil.Gömlek kravat o biçim!Öğrendim, kanser hastası…Düşündüm yahu bu adam üç beş gün sonra ölse…Veya bir kaç yıl sonra, bilemeyiz. Belki de biz önce ölürüz. Bu, başka bir konu…Cenaze de hoca soracak "nasıl bilirdiniz?""Tokatlayan bilirdik" diyecek halimiz yok ya!"İyi bilirdik" diyeceğiz, eli mahkûm…Sonra da, "merhuma haklarınızı helal eder misiniz?" sorusuna "helal olsun" deyip dağılacağız. Helal etmeyip, bir de öbür tarafta karşılaşmak istemiyorsak tabi…Üzüldüğüm, kaybettiğim üç beş kuruşa değil!Güven ve istismara…Yıkılan, iyilik duygularınaZedelenen, komşuluk hukukuna…Tüm bunları düşünürken, aklıma manevi istismar geldi. O da nedir? Diyenleriniz olabilir. Düşünün ki, tertemiz duygularla "Kamil" diye inandığının bir şahsiyete intisap etmişsiniz. Maksadınız Allah rızası…Çok iyi duygular besliyorsunuz. "Efendi hazretleri" deyip teslim oluyorsunuz. Yahut Hoca Efendi…Ya da hazret…Her neyse?Ancak gün geliyor, öğreniyorsunuz ki hazretin el aldığı veya eğitim aldığı kişiler İngiliz ajanı…Yahut hiç öyle bir yol yok. Peygambere kadar çıkan altın bir halka, söz konusu değil.Çıka çıka, halkanın başı bir cellât çıkıyor. İngiliz ajanı çıkıyor. Yahut efendi bildiğiniz, bir vatan haini… ABD ve İsrail'i kendine kıble yapmış, ha bire, bu ülkelere şakirt devşiriyor. Gözleriniz bir açılıyor ki, aman Allah'ım…Keşke açılmaz olaydı!Şimdi beni tokatlayan komşuma şükrediyorum. Ne olacak bir kaç liramı aldı! Yahu bunlar adamın ahiretini alıyor. Dinini, imanını tokatlıyor. Bir tokatlıyor ama pir tokatlıyor. Pir dedim de… Aklıma geldi.Adam pir biliniyor, kutup, aktap anlatılıyor ama 'şeytanın önde gideni' olduğu ortaya çıkıyor. Ya bunların birine tokatlanmış olsaydım, vay halime…
Hiç tokatlandınız mı?