Baba ocağındaydım

Sıla-i rahim yaptım. Yeğenim Mehmet'in evliliği vesilesi ile memleketime gittim. Baba ocağına?Ne kadar büyük olursak olalım, gittiğimizde küçüldüğümüz ocaktır baba ocağı? İnsanın ruhunun dinlendiği; bir iki günlük bile olsa, her türlü dünyalık korkularının sona erdiği mekândır, baba ocağı. İnsanın kendini çocukça hissettiği, güvenli liman?Anadolu'da Müslüman Türk kültürü halen dipdiri… Düğün arifesinde beyler kendi aramızda oda sohbetleri yaparken, genç yeğenlerim, "Amca, içer misiniz?" diye sormadan sürekli biten çaylarımızı doldurdular. Hanımlar aile apartmanının alt katında "lülü" çekerken, bizler ülkemizin içinde bulunduğu tehlikeleri konuştuk.Beni İstanbul'dan gelmiş, kendilerine göre "bir bilen" olarak gördüklerinden, sorular yağmur gibi yağdı. GDO'lu gıdalardan tutunda, devlet eliyle kimyası bozulmaya çalışılan dinimize kadar her şeyi sordular.Büyük şeytan ve küçük şeytanı bile. Sanki Mina'dayız!Her halde taşlamak istediler!Haksız da sayılmazlar artık büyüğü de küçüğü de içimizde. Emin olun, ileri gitmeyeyim ama taşlayanlar, manen hacı sayılır!Sorular tüm cephelerdendi?Kesilen yaşlar, odunlarla ezilen başlar? Bu gecenin konuşulan konularıydı. Fidan'ın başını isteyenler, 'dikilen Fidan'ın kopartılmasına müsaade etmeyenler dahi düğün, dernek gecemizde konuşuldu.Ve gecenin Yıldız sorusu "Pensilvanya Türkiye'den ne istiyor?"?"Öcalan'ın ne istediğini biliyoruz. Ama kendilerini hoca olarak, efendi olarak tanıtan birisi, ülkemizden ne istiyor, Allah için söyle de bilelim?" sorusu tam bir "beylik" soruydu.Bu soruya da cevap verseydik sabah olacaktı. "Kendisi için, bir şey istiyorsa namerdim" diye verdiğim, cevap her şeyi anlattı. Açtırdığı bankalarda, gerçekleştirdiği 'Dinlerarası Diyalog Faaliyetleri'nde, Kelime-i Tevhid'in ikinci kısmının gereksizliği ve Ehlikitabın iman ehli olduğu iddialarını, kim için ve ne için istiyorlarsa, ülkemizi ve ülkemizden istedikleri de, onlar adınadır.Ertesi gün düğün salonuna gittik.Beş yüz kişinin üzerinde bir erkek topluluğu ve alt katında bir o kadar kadın topluluğunun olduğunu gördüm. Köylülerimiz ve akrabalarımızdan oluşan, değerli dostlar.Bazılarını görmeyeli yirmi yıl olmuş. Birer dakika da olsa, ayaküstü yaptığımız sohbetlerle ruh dirilişim adeta tavan yaptı.Çok zamandır görmediklerim yaşlanmışlardı. "Kurban hoş geldin" deyip yanağımdan öptüler. Gel de, kendini çocuk hissetme. Kimisi babamın dostları amcalar, kimisi anamın arkadaşları teyzelerim. Kimileri dava arkadaşlarım. Ahmet Özer, Zekeriya Bozkurtoğlu gibi dostlar.Kimileri çocukluk arkadaşlarım, Allah hepsinden razı olsun. Ha bu arada, Zekeriya Hoca çok güzel konuşma yaptı. Kur'an ve Mevlid okudu? Beni gerçekten ağlattı.Anadolu'da henüz sağlam bir damar bulunmakta? Bize ait olmayanı kuşku ile karşılayan bir akıl gördüm bu toplulukta. Hormonlu gıdalar gibi, hormonlu insanları da fark eden bir göz gördüm.Yerli ve milli olanla olmayanı, fark eden bir algı müşahede ettim. "Bizden Haydar Hoca'ya selam söyle" diyenlerin gözlerindeki sevgiyi yaşadım.Ümit ışığı doğdu içimden?Ülkemizin sokulduğu kumpastan çıkabileceğine olan inamcım, perçinleşti. Geniş imkânlarla ülkemizi sarıp sarmalayan, yerli görünümlü "derin" elin, insanları inceden inceye rahatsız ettiğini anladım. Atlantik'in 'Kahbe rüzgâr'ı iman kayasından bir şey koparamayacak.Bundan eminim?Bu halka yutturulan "Ilımlı İslam" hapını bünyeleri kusacak?

Baba ocağındaydım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön