Dindarlık değil ajanlık yapıyorlar

Bir 10 Kasım daha gelip geçti. Âşık Veysel’in Atatürk için yazdığı ağıtı dinlemenizi tavsiye ederim. Atatürk’ün cenazesi İstanbul’dan Ankara’ya götürülürken, çekilmiş görüntüleri izlemişsinizdir. Dikkatinizi çekti mi, bütün bir millet ağlıyor.
Bütün şehirler ağlıyor.
Büyük amcam rahmetli, Ata’nın öldüğü gün, genç bir delikanlı iken köyden şehre (Malatya) inmiş alış veriş için, ama yapamadan geri dönmüş. Malatya’da bütün insanların ağladığını ve alış verişin adeta yasak olduğundan söz etmişti.
Yani düşünün, o Malatya’dan bugün eser var mı? 
Siyah beyaz görüntülerden izlediğimiz, o ağlayan insanlar, henüz “din” kılıfı ile zehirlenmemiş. Yaşlısı, genci, dindarı veya dindar olmayanı, hepsi ağlıyor. Atatürk ortak nokta…
Türkiye’de bir el, dindarlığı ve Müslümanlığı, Atatürk karşıtlığı üzerine bina etmeyi başarmış ne yazık ki. Bu elin, girmediği çevre, topluluk, neredeyse kalmamış. Köy, kasaba, şehir…
Atatürk düşmanlığı bir projeydi. 
Atatürk hayatta iken, gizli de olsa başlamıştı ancak ölümüyle, bu karşıtlık bir “dini faaliyet” gibi organize edildi. Bazı “tarikat ve cemaatler” üzerinden olay götürülse de, işin arka planında masonların ve istihbarat örgütlerinin olduğu, inkâr edilmez bir gerçek.
Ne kadar acı değil mi? 
“Din” ve “iman” diyen insanlar, bu ülkenin haçlılardan kurtarılmasından sanki memnun değil. “Keşke Yunan galip gelseydi” diyecek kadar delirmiş tiplerden besleniyorlar.
ABD’nin “yeşil kuşak” projesine, “hizmet” denilmedi mi, bu ülkede.
Pensilvanya’daki herif, “Dünya gemisinin kaptanı ABD, iyi geçinmek zorundayız” dememiş miydi? Hocası olan Nursi, “ABD, İslam’a hizmet ediyor” diye, zırvalamamış mıydı?
Gel bunların bir “proje” olduğuna inanma!
Atatürk’e “deccal” diyen bu herifler, ABD için neler diyor, görüyorsunuz. Şimdi Nursi ve Gülen olmasaydı, bu ülkede “dindarım” diyenlerin, Atatürk ile bir sorunu olur muydu?
Asla. 
Gülen’in hayranı olduğu CHP’li kimdi biliyor musunuz?
Kasım Gülek. 
Kasım Gülek, dünyayı yöneten derin ailelerden biri olan, Rockefeller bursu ile okumuş biridir. Kariyer basamaklarını çok hızlı tırmanan Gülek, Avrupa Parlamenter Asamblesi başkan yardımcılığı ve BM’nin Kore komisyonu başkanlığı görevlerine seçilir (1949-1950).
“Kore üstün hizmet madalyası” bile alır. NATO Parlamenter Asamblesi üyeliğine de seçilir. Moon tarikatı bağlantısı olduğu gibi “nurculuk” bağlantısı da çok güçlü. 
Bu adam için CHP, tüzüğünü değiştirdi ve İnönü’ye rağmen genel sekreter oldu. Gülek öldüğünde namazını Gülen kıldırdı, hatırlayın.. Gülek Papa ile el sıkıştı, yıllar sonra Gülen aynı Papa ile el sıkıştı. Gülen, Gülek, Nursi ve Papa… 
Peki, hangi inanç bunların yollarını kesiştirdi acaba?
Atatürk düşmanı Gülen ve Nursi ile CHP’de genel sekreterlik koltuğuna oturmuş Gülek’in ortak noktası ne olabilir? 
Gülen ile ülkemize girdiğini sandığımız “diyalog” faaliyetinin temeli aslında çok daha erken tarihlerde mi atıldı yoksa? Çünkü Papalık, Dinlerarası Diyalog masasını, 1964’te kuruyor.
Nursi’nin Papa’ya gönderdiği mektup, atılmış ilk “diyalog” adımıdır.
“5 bin şakirdim ile Kore’ye gitmeye hazırım” diyen Nursi’nin yolu, Kasım Gülek ile hangi adreste kesişti, gördük mü acaba! 
Kurtuluş savaşına katılmayı, Çamlıca’da kitap yapmaya tercih eden, bu Nursi’ye ne oluyor da, yıllar sonra Kore’ye savaşmaya gidecek kadar gözü kararıyor.
Atatürk’ü cehenneme, Anzaklar’ı ise cennete sokan bu Nursi, Atatürk düşmanlığını Türk toplumuna “dindarlık” diye yutturan, ilk kişidir. Hayatında Cuma kılmamış, cemaat ile namaz kıldığı hiç görülmemiş bu kişiye “âlim” diye hangi güçler kakaladı acaba?
CHP’den Adalet Partisi’ne, oradan Doğru Yol’u, ANAP’ına kadar, “Nurculuk” nasıl sırtlandı, sıvazlandı ve bugüne getirildi ve “ne istedilerse verildi” acaba? 
Kökü sadece içerde mi sanıyoruz?
Atatürk düşmanlığı, “din” üzerinden organize edilmese idi eğer asla yol alamazdı. Atatürk düşmanlığının, bir insana düşmanlık olmadığı, vatana düşmanlık olduğu, ölümü üzerinden 80 yıl geçmesine rağmen, bu düşmanlığın bitmemesinden belli.
Atatürk öldü ama kurtardığı vatan duruyor.
Eğer, “Atatürk dinsiz” iftirası ve yalanı tutarsa, sözüm ona “dinsizin” kurduğu bir devlet de, halkı Müslüman olan bir toplum tarafından eninde sonunda yıkılır!
Mantıkları ve inançları bu…  
O yüzden, “Atatürk Vatandır” tespiti ve tezi, oldukça stratejik ve oldukça dâhiyanedir.  
Prof. Dr. Haydar Baş’ın Hoş Geldin Atatürk’ü neden yazdığı, sanırım anlaşıldı. Türkiye’de binlerce kişi, binlerce Atatürk kitabı yazsınlar. Bu kitaplar, isterse milyonlar satsınlar, asla Sayın Baş’ın yazdığı kitabın yanından geçemezler.
Çünkü Baş Hoca, fitnenin ocağına incir ağacı dikti.
Atatürk’e “deccal” diyen anlayışını ancak  “Atatürk’ün milli ve manevi bir kişilik” olduğu gerçeğiyle yıkarsınız.  Merhum Ahmet Kayhan Efendi, “Atatürk veli bir zattır, inanmayanlar Nutuk’a baksınlar” demişti.
Bir insan, nasıl olur da, girdiği bütün savaşları kazanır. 
Bunlar sıradan şeyler mi?
O sebeple kendine “cemaat” veya “tarikat” diyenler, masonları değil, gerçek Müslümanları dinlesinler. NATO’yu, CIA’yi değil, İslam kardeşliğine inanıyorlarsa eğer, bizi dinlesinler.
Atatürk düşmanlığının arkasında bugün CIA var, NATO var, Vatikan var. Derin Amerika var.
Graham Fuller, 26 Eylül 2000 tarihinde, İstanbul’da Sait Nursi sempozyumuna katılmıştı. Sait Nursi’yi ve Gülen’i göklere çıkarırken, Atatürk’e kin ve nefret kusmuş, “Kemalizm aşılmalı” demişti. Bu adam, CIA’nın eski şefi… 
‘Müslüman’ nasıl CIA ajanı gibi düşünür, ben anlamıyorum.
O sebeple, Atatürk düşmanlığının bir “ajanlık” faaliyeti olduğu ve hedefinin ise Türk vatanı olduğu gerçeği asla unutulmamalı. Artık bazılarının “dindarlık” değil, “ajanlık” yaptıkları mutlaka görülmeli…

0 YORUM

YORUM EKLE

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir