Kalplerimize ferahlık ver Allah’ım!

Yarın bayram.

BTP camiası açısından söylüyorum; hayatımızın en buruk bayramı… Liderimiz olmadan geçireceğimiz ilk, bayram. Rabbim ailesine, evlatlarına ve biz sevenlerine sabırlar versin.

 Şimdi hayatta ve karantina uygulaması olmasaydı;

Sevenleri yollara düşer, sabah namazını evindeki büyük mescitte kılar, bayram namazı için Şehitlik Tepesi’ne çıkarlardı. Hoca arkadaşlar vaaz yaptıktan sonra, birlikte bayram namazı kılınırdı. Ardından bayramlaşma olurdu.

Sonra, evinin önündeki bahçede kurulmuş masalarda kahvaltı yapılır ve tekrar herkes evine dönerdi. Yıllardır değişmeyen gelenek bu…

Her birimiz dertlendikçe, Allah’ım uyansak ki, bütün bu yaşadıklarımız bir kâbus… Üstadımız hayatta ve aramızda… Her şey,  yerli yerinde… Ama değil ne yazık ki…

Bu halimiz bile rüyalarımıza giriyor. Rüyamda, üstadımızı gördüm ve koluna yapıştım, “hocam ne olursun, bir daha ölme! Hepimiz çok perişanız!..” dedim.

Tabi uyandım ki, rüya…

Düşünün, herkesin hali bu. Her gün uyandığımızda, rüyasında hocamı gören oldu mu diye soruyoruz aile içinde. Gören anlatınca, sanki Trabzon’a gidip görmüş gibi heyecanlanıyoruz. 

Acı gerçek şu ki: Biz O’nu artık rüyalarımızda görüyoruz. Ve rüyada görmek için uyuyoruz. Lütfen, okurlarımıza garip gelesin.  “Allah’tan geldik, Allah’a gideceğiz” gerçeğine inanmış iman etmişiz. Lakin ayrılık acısı çok zor…

Bunları anlatırken, evlatlarına ve kıymetli ailesine saygısızlık mı yapıyoruz diye aklımıza geliyor. Bağışlasınlar, elbette bizim acımız onların acıları yanında bir şey değil. Fakat bu acı, çok başka bir acı… Akıl mantıkla, izahı yok.

Bir insanın ayrılık ateşi,  yakın olan veya olmayan herkesi yakar mı?

Yakar.  O kişi, Ehl-i Beyt aşkına boyanmışsa, herkesi yakar. Hatta tanıyanı da yakar, tanımayanı da, yeter ki içinden, bir kırıntı taşısın. Allah için sevmek, ne kadar büyük bir olaymış meğer. Şimdi bunu, ayrılık acısıyla bir kez daha anladık.

Bizi yakan ayrılık ateşinin kaynağı, Allah için sevgiden başka bir şey değil. Bir insanın Allah için sevilmesi, Allah’ı sevmektir. Allah’ı sevmek, Allah’ı seveni sevmekle başlar. Bir kor ateş, etrafındaki bütün kömürleri tutuşturur ve de kendi rengine boyar.

Kömür siyahı,  ateşin rengine döner.  Allah’ı sevenler arasında olunca, sevgi bulaşıcıdır, herkese bulaşır. 

Otlardan gül yetiştiren bahçıvandı.

Kokusuz çiçeğe,  gül kokusu bulaştırandı. “Sarp kayalıklarda gül yetiştiren bahçıvan” sözü, gerçekten mükemmel bir benzetme. 

Bahçıvan gitti, güller ne olacak!

Solacak mı?

Asla.

O, güllere solmazlık aşısı yapıp gitti. İcmal Dergisi’nin amblemi güldü… 1980 yılında çıkmaya başlayan ve hepimizin okulu İcmal, gül ile temsil edildi. Gerçekten gül kokan bir dergiydi. Kucağımızı doldurup, caddelere dağılırdık, birer lise talebesi iken…

Sanki gül, dağıtırdık.

O, tarihin tozlu sayfalarında kalan tasavvufu, üniversite gençliğine bu çağda yaşattı. Lise çağlarımızda Yesevi’yi, Yunus’u, Taptuk’u ve Hacıbektaş’ı tanıttı. Yetmedi Atatürk’ü tanıttı. Bayrağı ve devleti tanıttı.

Vatan sevgisini aşk ateşi olarak, yüreğimize sapladı. Ruhumuza temel çivi gibi çaktı. O bize her şeyi, aşk boyutunda yaşattı. Vatan sevgisini de, Allah, kitap, peygamber sevgisini de… Atatürk sevgisini de, bayrak sevgisini de…

Kadir Gecesini de, 23 Nisan’ı da, 19 Mayıs’ı da… Birbirinin karşıtı değil, tamamlayıcısı gördü. İlahi okumayı da, andımızı okumayı da öğretti. Şol Cennetin Irmakları’nı da okuduk, Eskişehir ve İzmir Marşı’nı da… 

Hem de, onunla birlikte okuduk, yüzlerce, binlerce defa…

Ama biliyoruz ki, onunla birlikte okuduğumuz her şeyi, şimdi o yokken de okuduğumuzda bize eşlik ediyor. Bunu, bize yaşatıyor. Allah, “bize katında bir veli gönder”mişti. Bir dost göndermişti ve günü gelince aldı. 

O bize, hikmeti öğretti.  Eşyanın hakikatini öğretti. Ortaya koyduğu eserler, bu hikmetin tezahürleridir. Birliği ve birliğin adresini öğretti. Tevhidin merkezini öğretti. “Atatürk Vatandır” gerçeğini öğretti. 

Bize bunca şey öğreten insana karşı, hiçbir vazifemizi hakkıyla yapamadık.

“Bir harf öğretene, 40 yıl kölelik” Ali öğretisidir. Ama o bize hizmet etti. O, bizler için hep rahatını bozdu. Hatta sağlığını bozdu. Bize zaman ayırmaktan bıkmadı. Edirne’den Kars’a değil sadece… Türk’ün ayak bastığı her yerde…

“Vatan, Türk’ün ayak bastığı her yerdir” demişti.

“Sizi yorduk”  dediğimizde, “bu benim görevim” derdi. Bu insan için, ağlamaktan başka elimizden bir şey gelmiyor. Kalplerimize ferahlık ver Allah’ım!

0 YORUM

YORUM EKLE

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir