“Bu kitap millete ait yol haritasıdır” başlıklı yazımı paylaşmış bir kadim ve gönül dostumuz. Yazı, Hakikate Adanmış Hayat isimli kitap ile ilgili okurlardan gelen değerlendirmeleri içeriyor. Arkadaş yazmış:
“Bu bizim yol haritamız değil” diye.
E, vallahi doğru söylüyor! Yol haritalarının farklı olduğunu herkes görüyor. Bu kitap, Prof. Dr. Haydar Baş’ın hayatını anlatıyor. Üstelik bu kitap, üstadımızın talebi ve emriyle yazıldı. Haydar Baş’ın kabrine yolu çıkmayanın, yol haritası Haydar Baş’a çıkar mı?
Haydar Baş’ın Cuma kıldığı mescitte özellikle Cuma kılmayan, özellikle bayram namazı kılmayan insanların yol haritası tabii ki Haydar Baş’a çıkmaz! Haydar Baş’ın istemediği, bizzat yazdırdığı bir kitabı okuyamazlar. Ama okumadıkları kitap için “sakın okumayın” diye mesajlar çekiyor, telefonlar ediyorlar.
Çünkü biliyorlar ki, okuyan değişecek.
Değişmekten korkuyorlar!
Yol haritalarının değişmesinden korkuyorlar!
Bakışlarının, kanaatlerinin, önyargılarının yıkılmasından korkuyorlar!
Bak Musa abi!
Sen ve hampalarının yol haritalarını görmek için, “hocamın emaneti” dedikleri ekrana bakmak yeterli. Ekrana çıkardıklarına bakmak yeterli! Hocama, hayatı boyunca iftira atmaktan sürekli mahkûm olmuş tipleri ekrana gözümüze sokmalarından belli.
Hocam için okutulan mevlidi vermeyen ekran, hocamın hayatını anlatan kitaba mı yer verecek veya ekranı ellerinde tutanlar?
Hapiste ziyaret ettikleri gazetecilere bakmak yeterli. Orhangazi’de gazetecilik yapan, şimdi Gemlik’te hapishanede yatan kardeşimiz İrfan Aydın da gazeteci. Hadi, onu da ziyaret etsenize! Neden etmiyorsunuz? Ünlü değil diye mi?
Altaylı, Haydar Hoca’ya kaç kez laf attı. İrfan ise Haydar Baş aşığı, deli yürek bir adam. Sizin yol haritanız, Haydar Baş’a hasım olanlara çıkar Musa abi!
Eski hizmetlerinden dolayı sana kıyamıyor, sadece acıyorum. Tek tek insanları arıyorsun: “Bu kitabı okumayın” diyorsun. Oysa sen, “Kitap ne zaman çıkıyor?” diye soran adamdın. Ne değişti abi!
Bir de “kitabı kimseye sormadı” diyormuşsun. Haydar Hoca’ya sormam, hatıralarını dinlemem, seni kesmedi mi’ yeterli değil mi?
Yazık size!
Hocam varken Sakife olayını dinler, “Allah Allah! Bu kadar aleni Gadir-i Hum gerçeği nasıl inkâr edilip de Sakife inşa edildi” derdik. İşte böyle oluyormuş. Günlerce, aylarca hatıralarını dinleyip kayıt altına almak ve yazmak, şimdi nasıl yok sayılıyor; nasıl film fırıldak çevriliyor, görüyoruz.
Ben kitap satmıyorum. Bazılarınız yazdı kitap istedi vermedim dinime imanıma. Ben kitap yazıyorum ve kitap okutuyorum.
Kendi emeğimle yazdım, birkaç yüz bin zararın altına elimi değil bedenimi koydum, bir eser koydum ortaya. Çatlasanız da patlasanız da eser, Musa’nın asası gibi ortada. Ama sen o Musa değilsin!
Kuyuya attığınız Yusuf, kuyudan eserle çıktı kardeşler! Hampalarınızın bütün iftiraları ellerinde patladı. “Derin devlet elemanı” dediniz; şimdi okur, “Ben böyle bir derin devlet elemanına kurban olurum” diye mektup yazıyor.
Nisan yağmuru her tarafı yeşile boyarken, rahmete doyururken, muhabbete daldırırken; yılanın da gözünü kör edebiliyor. Ama o yılan Musa abi değil. O yılan bir tane… O beni, ben onu bilirim! Dava kumpasının görünmez tezgâhçısıdır o. Gürcü bir müflis üzerinden kasap ile şarkıcıyı etkisine aldı, yol haritasını “üçüncü yol” veya “vizyon” adıyla piyasaya sürdü. Zavallı ahali de zannediyor ki hocamın yolundalar!
“Evlat” olgusu gözlere perde oldu, basiret gitti. Evlat tamam da, yol nerede? Dava nerede?
Hocam olsa “et kafalı mısınız!” derdi.
Musa abi, Özgür Özel’in ve İmamoğlu’nun hayatlarını yazacağım sizler için; onları okursunuz artık!
Sizin ‘üçüncü yol’un imamları bunlar!
Allah sizleri ayıktırsın.
Haydar Baş’ın hayatını anlatan bir kitaptan ancak nurcular, halidiler, fetocular rahatsız olur sanırdım. Meğer dahası da varmış…
Ve bu, gerçekten çok üzücü!
