AKP iktidarı için tüm şartlar önceden oluşturulmuş, roller paylaşılmış halkın desteği için her türlü alt yapı tamamlanmış ve hiçbir ayrıntı unutulmamıştı. Şayet AKP’nin gerçek yüzünü halka anlatacak parti veya düşünürler ortaya çıkarsa diye de, ayrı bir tezgâh kurulmuş ve politikalar üretilmiştir.
Bugün geldiğimiz noktada olaylara baktığımızda bu tezgâhların özenle kurulmuş ve geliştirilmiş olduğunu görmekteyiz. Her biri ayrı ayrı tez konusu olacak özellikte propagandalardır…
İki bin iki seçimlerinde karşılarına çıkan her oluşum için bir yorumları vardı. En çok duyduğumuz “Oylar bölünmesin” sözüydü. Evet, oylar bölünmedi ama bugün görüyoruz ki ülkemiz bölünüyor. Biz bölünüyoruz dedikçe bize inanmadılar, şimdi Amerika, Türkiye’nin bölünmesinin kaçınılmaz olduğunu söylüyor, belki bu defa inanırlar.
Kafalarına geçirdikleri Amerikan çuvalından ötürü on yıldır bağırtımızı, çığırtımızı duyamayanlar, bizi bölünme paranoyası ile suçlayanlar artık nerelerine isterse kına yakabilirler. Bir türlü bölünmeyen oyları nihayet ülkemizi bölmüştür.
“Kerkük bizim başşehrimizdir” diyen Barzani ile gurur duyabilirler. Çünkü şu anda o Barzani bin yıllık Türk şehri Kerkük’ü peşmerge ordusu ile kuşatmış durumdadır. “Birleşik Kürdistan” kurulmuştur… Bu arada Kürtler zannetmesin ki bu devleti kendilerine yedirecekler, onlar ancak Büyük İsrail’in kurbanlarıdır.
Bu iktidar mütedeyyin kesimi çok kullanıp aldatmıştır. Hem de öylesine kandırmış ve kendisine bağlamıştır ki, AKP neredeyse bu insanların amentüsü olmuştur. Yani imanın esaslarından olmuş, İslam’ın şartlarından sayılmıştır. Halen bu kandırma ve saptırmaların, ne yazık ki bu kesim farkında değil…
Hem de açılan bunca kiliselere rağmen… Yeşilköy’de Lozan’ı delerek açılan kilisenin Türk ve İslam tarihinde bir ilk oluşu bile bu kesimi ayıktırmıyor. Çünkü bunun öncesinde “Çamlıca’ya Cami” zokasını yutmuş durumdalar. Ben bu konuyu çok önceden yazmıştım.
“Eğer bu iktidar Çamlıca’ya cami düşünüyorsa Ayasofya’yı kiliseye çevirmek istiyor” demiştim. Ama bundan daha kötüsü oldu, Türk ve İslam tarihinde ilki gerçekleştiriyorlar. Çok eleştirdikleri İnönü hayatında hiç kilise açmamıştı, onlara göre İnönü Müslüman değil. Ama kendileri öyle Müslüman ki tekbirlerle kilise açıyorlar!
Aynı AKP Cem evini ibadethane saymıyor. Ama kilise ve havrayı ise ibadethane kabul ediyor. Açtıkları kiliselere eleştiri getirenler cevapları hazır, “Biz dinimize ve kendimize güveniyoruz…”
Ama biz sizlere hiç güvenmiyoruz, çünkü güvenmemiz için ya rantçı olmamız gerekiyor, ya da gayrimüslim…
Yine dini-dar çevreleri özellikle İsrail karşıtı görünmekle kandırmışlardır. “Van minut” tiyatrosundan sonra, ne yazık ki sadece Müslüman Türkleri değil Arapları ve tüm İslam dünyasını kandırmışlardır.
Özellikle halkı “oylarınız boşa gitmesin” kara propagandası ile oyların boşa hatta BOP’a gitmesini sağlamışlardır. Vatandaş oyların boşa gitmesini, iktidar olma gücüne sahip olmayan partilere gitmesi olarak yorumlarken, Atlantik’in oyununa geldiğinin farkında değil…
Vatandaş oyları ile AKP’ye destek verirken, kendisine iş ve aş getirmesini, imam-hatipli bir Başbakan’ın kendisine sadece Cami ve Cem evi açmasını beklerken bunlar her tarafı kiliseye çevirdiler. Vatandaşa açılan cami, sadece bunların boynunda ki Haçı ve Yahudi ödülünü örtme görevi görmüştür.
Açılacak kiliseler ile Türkiye’de yüzde on civarında Hıristiyan bir nüfus hedefleniyor. AB’ye girme umudu ile Türkiye’de camii ve kilise sayısının eşitlenmesi gerekiyor. AKP bu hedeflere koşar adımlarla, ilerliyor.
Ayrıca yirmi iki İslam ülkesinin rejim ve haritaları değiştirilerek, ortalarından Büyük İsrail Kuruluyor (BOP). Büyük İsrail’in güvenliği ise, Müslümanlar birbirine kırdırılarak ve Kürecik radar üssü ile sağlanıyor. Demokrasi bahane, Büyük İsrail şahane…
Hacım AKP’ye, AKP ise ecnebiye çalıştı. Sonuçta Hacımın oyu bölünmedi ama ülkesi bölündü. Hacımın oyu boşa da gitmedi… BOP’a gitti… Hacımın oyları İsrail’e kalkan oldu…