Ağzına yılan giren adamın hikayesi

 

Mesnevi’den…

Akıllı bir zat atla geçerken yolda bir gördü ki
Uyuyan bir adamın ağzına yılan girmekteydi

Süvari hızla o tarafa koştu seğirtti
Yılanı kaçırmaya vakit yetmedi

Süvari akıllı biriydi demiştik hem becerikli
Uyuyan adamı bir kaç darbe vurup kendine getirdi

Adam darbenin acısıyla uyandı uykusundan
Sıçrayıp koştu bir ağacın altına korkusundan

Ağacın altında çürük elmalar vardı dökülmüş yere
Süvari adama dedi ki “durma bu elmaları ye”

Adam durmadan o kadar çok elma yedi ki
Yediği elmalar ağzından geri geldi

Adam acı içinde dertli süvariye dedi ki;
“Ey beyim! Nedir bu sebepsiz cevrin eziyetin”

“Neye kızdın bilmiyorum ama yapma bunu”
“Kanım helal olsun sana, kılıcınla vur boynumu”

“Hangi uğursuz saate denk geldi de karşıma çıktın”
“Ne kadar mutludur gönlü, karşına çıkmayanın”

“Suçum yok, günahım yok, cinayet işlemedim”
“Dinsize bile caiz değildir bana bu eziyetin”

“Konuşurken bile kan geliyor ağzımdan”
“Her işin karşılığını diliyorum Huda’dan”

Atlı adama böyle beddualar etti durdu
O ise ona hem vuruyor hem koşturuyordu

Süvarinin elinde topuz rüzgâr gibi peşindeydi
Yetiştikçe vuruyordu, vurdukça yere sermekteydi

Adamın tok bedeni gevşek uyku sersemi bir de
Halsizdi, ayakları vücudu yara bere içinde

Akşama kadar ağlaya sızlaya söylene koştu
Nihayet safrası kalktı, midesi bulandı ve kustu

İçinde iyi kötü ne varsa dışarı çıktı
O hain yılan da çıkanlar arasındaydı

Adamcağız gördü içinden çıkan yılanı
Nasıl teşekkür edeceğini bilemedi, şaşkındı

Siyah kapkara bir yılandı dehşet verici
Yılanın korkusu unutturdu bütün dertlerini

Dedi “Sen meğer rahmet Cebrailiymişsin”
“Bana Hak’tan gelen velinimetimmişsin”

“Seni gördüğüm an bir kutlu saatte imişim”
“Meğer ben aslında ölüymüşüm sen diriltmişsin”

“Bir anne gibi beni arayıp duruyormuşsun”
“Ben ise eşek gibi senden kaçıyormuşum”

“Eşek ahmaklığından sahibinden kaçar”
“Sahibi şefkatle eşeğin ardınca koşar”

“Korumaktır maksadı oysa sahibin ancak”
“Yoksa kurtlar yırtıcılar görünce parçalayacak”

“Senin yüzünü görmek meğer ne büyük devlet imiş”
“Senin semtinde bulunmak meğer saadet imiş”

“Ey ki bu aziz can yoluna feda etmeye layık sana!”
“Küstahça ve boş sözler söyledim sana”

“Ey Şahlar şahı! Ey Emir! Ey Efendi! Ey büyük olan!”
“Sana söylediğim sözler, cahilliğimden, aptallığımdan”

“Birazcık vakıf olsaydım, bilebilseydim eğer”
“Bu sözlerden bende hiç olamazdı eser”

“Ey iyilik kendinde huy olmuş zat! Keşke seni övseydim”
“İmayla dahi olsa durumunu bana söyleseydin”

“Fakat sen beni susarak dövdün konuşmadın”
“Vurdun da bütün dünyamı başıma yıktın”

“Aklım başımdan gitti, sersemledim”
“Bu arbede yüzünden sarhoş gibiydim”

“Affet beni ey güzel huylu, beni bağışla”
“Sözlerimin farkı yoktu deli saçmasıyla”

Atlı Bey şöyle cevap verdi o zavallıya
“Söyleseydim öyle düşerdin ki korkuya”

“Korkudan ölürdün yılanı söylese idim”
“Zehir değil korku olurdu ölüm sebebin”

Hazreti Peygamber Şöyle buyurdu bil
“İçinizde öyle bir düşman var ki gizlidir”

“Anlatsam o düşmanı cesurlar korkar”
“Akıllı diye bilinenlerin aklı şaşar”

“Gönül defterinden niyaz silinir”
“Namaza oruca güç kalmaz kesilir”

Kedinin eline düşmüş fare gibi çaresiz kalır
Kendini kurdun pençesine düşmüş bir kuzu sanır

Ne tedbir alacak akıl kalır onda ne de güç
Bu düşman hakkında bir söz artık söylenir mi hiç?

Ebu Bekir Rebabî gibi sessizim ve susmuşum ben
Davut gibi demiri elimle yumuşatırım işte bu yüzden

Böylece imkânsız gibi gelen şeyleri mümkün kılarım
Kanatsız kuşlara uçacakları kanat takarım

Yüce Allah “Elim onların elinin üstünde” demişti
Elimiz hakikatin olduğu yere kadar erişti

Elimize iktidarın ve kudretin feyzi doldu
Artık yedi kat gökyüzünü dolaşsa çok mu?

Elimizin hüneri gökyüzünde bile ayan oldu
Haydi, “inşakkül-kamer / Mehtap yarıldığında” ayetini oku

Bu el bir misaldir zayıf akıllar anlama yaklaşsın diye
Zayıf bir akla ne fayda olur kudreti şerh etmede?

Uyku bertaraf olduğunda ancak anlayacaksın
“En iyisini Allah bilir” ayetiyle sözü tamamlayacaksın

Secde etti o iç derdinden kurtulan adam
Dedi “Ey ikbalim! Ey halaskarım! Ey Hazinem!”

“Ey aziz insan! Hak versin mükâfatını senin”
“Sana teşekküre gücüm yetmez çaresizim”

“Sana bu şükrün hakkını Allah versin”
“Bende onu söyleyecek ağız yok, dilsizim”

Bil ki böyledir gerçek akıl sahiplerinin düşmanlığı
Zehri bile can için bal gibidir

Kıymetli okurlar, ağzına yılan giren adam hikâyesini okudunuz. Bu hikâyede sanırım, anlatılmak isteneni anladık. Ehil bir kişi, süvarinin ne yapmak istediğini anlar, at üstünde mazluma kamçı sallayanın zulüm etmediğini bilir.

Kamçı yiyenin, bu durma neden maruz kaldığını, bilmesi gerekmez. Kamçı yiyen, içindeki yılan gerçeğinin farkına vardıktan sonra ancak, kendini kamçılayana şükran duyar. Çünkü içindeki zehirli yılandan kurtarıyor, atlı süvari.

Mevlana burada mürit, mürşit ilişkisini konu etmiş. Mürşit görmemiş, mürit olmamış(murat etmemiş) ne anlar ki!

İnsan vücuduna girme hak ve yetkisini elde etmiş doktor elinde neşterle istediği gibi kesip biçmiyor mu? İnsan bedenine girme ruhsatına sahip. İnsan ruhuna girme, nefsine inme ruhsatına sahip olan da, insanı istediği gibi eğitir. Kamçıyla, gül veya dikenle…

 

 

1 YORUM

Kadir ÇİÇEK

BİR DOST ARAR İNSAN

Bir dost arar insan… En bunalımlı, en zor zamanlarda, yalnızlığın derin ve güçlü kıskacı altındayken, zifiri gecenin bir anında, yollar kapanmışken,karla kaplıyken,zifiri karanlık heryanı sarmışken insan ruhunu ısıtacak bir dosta gitmek ister, gidemese de bir dost sesi duymak ister insan… Dostlarınızın kıymetlini bilin..Dost kazanmaya çalışın! Kaybetmeye değil…. Unutulmamalı ki ahirette ki dostlar bu dünyada seçtiklerimiz olacak…

YORUM EKLE

You may also like...