İran ve Türkiye neyi bekliyor

Yoksulluktan daha büyük tehdit, olmaz.  

Bugün İran, yarın Türkiye?

İran, komşumuz ve kardeşimiz bir ülke. Bir an evvel, huzur içinde olmalarını dileriz.  İran, düşerse, Türkiye düşer. Suriye ile kıyas dahi olmaz. Suriye'nin bugünkü hale gelmesi sonucu, Türkiye'nin uğradığı zararı ve tehlikeleri, en az yirmi ile çarpın. 

Bu kadar büyük bir zarar verir, Türkiye'ye.

Yetkililer, nihayet bunu gördüler ki, doğru değerlendirmelerde bulundular. Türkiye'nin İran tavrı, çok yerinde oldu. İran'ın yanında oldu. Tabi şimdilik? İnşallah, böyle devam eder. 

Suriye'de düşülen hataya, burada düşülmedi.  Irak ve Libya'da üstlendiği, "rol"e bürünmedi. 

ABD ve İsrail'in dümen suyuna, gidilmedi.  "İran lideri Şii'dir, devrilmesi lazım!" gibi bir tezgâha alet olunmadı.

Ruhani'ye "diktatör" denilmedi. "İran yönetimi halkını öldürüyor!" gibi bir saptırma içine, girilmedi.

"Ey Ruhani, halkına kulak ver!" gibi bir kasılma da olmadı. Protestoculara "kahraman!" denilmedi. Onlardan bir, "Özgür İran Ordusu" çıkarma yoluna, gidilmedi.

Tam, bir kardeşlik tavrı içinde olundu. Hükümeti kutlarım. "Sorun, İran'ın iç meselesidir ve biz İran yönetiminin yanındayız" denildi.  

Türkiye, böylesine doğru bir tavır koyunca, ABD ve İsrail yalnız kaldı. Yoksulluk temelli hareketlenmeyi, bir rejim sorununa şuan dönüştüremediler. Deli Trump, attıkları tivitlerle ortada kalakaldı. Kim ile "düğme" yarışına girdi. 

Kim'den bulsun, inşallah!

Netanyahu'nun protestoculara "kahraman" demesi, İran'da insanların uyanmasına sebep oldu. İran'da haklı nedenlerle yürüyen insanlar, iki defa düşünmek zorundalar, bundan sonra. Bizim yürüyüşlerimizden, ABD ve İsrail bu kadar memnun ise bu işte bir yanlışlık var, diyecekler. Ve daha yapıcı olacaklar.

İran yönetimine büyük görevler düşüyor. Sağduyulu ve soğukkanlı yaklaştılar olaya  "ekonomi kaynaklı" dediler. Yürüyen insanlara "vatan hainleri" veya "Allah düşmanları" demediler, ayrıştırıcı bir dil kullanmadılar.

Bu çok önemli?

"Sizi anladık, önlem alacağız" dediler. Tabi, nasıl önlem alacaklar, bu çok önemli ama bence alacakları önlemler, olaya çare olmayacak ve sadece sorunu öteleyecek. İran, bir değişime gitmek zorunda? Hem de, ekonomik bir devrim yapmak zorunda.

İran yönetimi, Hz. Ali'yi örnek almalı. Siyasal "Şiilik" yerine,  gerçek Ali Şia'sı gibi davranmaya çalışmalı.  Bu işler, lafla olmaz. Mesela idare edenlerle, idare edilenler arasındaki maaş farkı nedir. Bizdeki gibi asgari ücretin yaklaşık 15-20 katı mıdır, vekil maaşları?

Bu taksime, kimse "İslam" diyemez.  Aç insanlara "ayet ve hadis" okuyarak, karınlarını doyurmazsınız. Ayet ve hadislerin gereğini yapacaksınız. Bunu sadece İran için söylemiyorum: Müslüman ülkeler, ülke kaynaklarını, halklarının ceplerine para olarak koymadıkça, kan ve gözyaşı eksik olmaz.

Akıl var, mantık var:

İran dünyaya petrol ve doğalgaz satan bir ülkedir. Türkiye, dünyanın en zengin bor madenlerine, dünya borunun yüzde 70'ni elinde bulunduran bir ülke. Altında dünyada ikinci, nedir bu açlık ve sefalet.

İran'ın işi bizden daha kolay, İran'da kaynaklar yabancıların elinde değil, bizde ki gibi. Onlardaki sorun, gelir dağılımındaki adaletsizlik. 

Bize Allah hidayet ede! 

Kaynaklar yabancıların elinde, iktidar "kaynak yok" diyor, "Lozan'da verilmiş" diyor. "2023'ü bekleyin" diye insanları yanıltıyor ve halk, iktidara inanıyor. Kaynaklarının olmadığını sanıyor. "Olsa zaten, bu 'Allah' diyen insanlar bizlere verir, bizleri kandırmaz, demek ki yok!" inancındalar. Bu kadar, iyi niyetli insanlar, sonunda kandırıldıklarını bir gün anlarsa, ne olacak? 

Bence yalancıların kıyameti kopacak.

Hz. Ali halife iken, Abisi Akil, kardeşinden kendisini biraz özel tutmasını ister ve bunda ısrarcı olur. Israrını yine birgün yenilerken, ellerini Hz. Ali'ye uzatır, Ali'de uzatılan avuç içine bir kor ateş koyar. 

Akil elini çeker ve "ne yapıyorsun" der. Gözleri görmeyen Akil'e, Ali efendimiz "sen benden ateş istedin, bende verdim" buyurur. İslam bu, adalet bu…

Hz Ali uygulamaları hem Şii, hem Sünni hepimize örnektir. Şimdi anladık mı acaba, Prof. Dr. Haydar Baş'ın neden 12 İmam'ın hayatını yazdığını. Neden Ehl-i Beyt'i anlattığını. Baş Hoca, bugünleri görerek, bütün bir Müslüman dünyası için, olması gereken adresi gösterdi.

"Şii-Sünni kardeştir" dedi. ABD ve İsrail, şimdi sap gibi ortada kaldı. Türkiye'nin, Suriye'de düştüğü hatanın, İran konusunda da devam ettiğini düşünün. Yandı Gülüm Keten Helva?

Müslümanlar,  ancak kendilerine ait bir ekonomik model ile Batı'nın, oyunlarına karşı koyabilirler. Halkları yoksulluğun dibini boylamışken, ABD sosyal medyası ile onları "telefon" diye bir kutuya, hapsetmişken, yönetimlerin yapabilecekleri hiçbir şey yoktur.

Rusya, Çin gibi ülkeler, Haydar Baş teziyle Batı'ya karşı koyarken, İran ve Türkiye neye güveniyor. Bu ülkeler en büyük silahlara sahip oldukları halde, en önemli ekonomi silahını bulup kuşanıyorlar da, İran ve Türkiye neyi bekliyor?

Kapitalizmi uygulayarak, "İslam" olduğunuzu iddia edemezsiniz.  "Kaynaklar sınırlı" diyen, Allah'ın "sınırsız nimetleri"ni inkâr eden bir anlayışa, istediğiniz kadar "İslam"  süslemesi yapın. Kapitalizme sarık ve cübbe giydirerek, "Müslüman" yapamazsınız. 

Kapitalizm isyanı besler, şirki kutsar ve sistemleştirir. İnandığımız İslam, olaya "ekonomi" gözüyle bakmamızı emrederken, herkes kapitalist gözlükleri çıkarmalı. Baş Hoca'nın, "kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlı" tezine, can simidi gibi sarılmalı.

Türkiye ve İran, el ele versinler, "stratejik ortak" olsunlar, Prof. Dr. Haydar Baş'ı dinlesinler, Batı'yı yener, Rusya'yı frenlerler. Bu kadar net.

0 YORUM

YORUM EKLE

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir