Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler. Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır.Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar!Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı hayat dersi ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artik zihinlerindedir onların.Sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada 30 cmden fazla zıplanamaz inancı) varlığını sürdürmektedir. Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir. Bu pirelerin yaşadıklarına cam tavan sendromu denir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Tabi bir milletin de gelebileceğine inandığı en üst nokta o milletin cam tavanıdır. Bilim adamlarının yaptıkları deneyleri toplum mühendisleri, galiba bizim gibi sömürge ülkeleri üzerinde uygulamışlar. Yani birileri bu toplumu pire toplumu yapmış.Bir süredir İnsanımız kendisine güveni kaybetmiş, kendinden bir şey olamayacağına inandırılmış. Seçim sandıklarında oy atan kendileri olduğu halde Amerikanın desteklemediğine, arkasında durmadığına inanmamıştır.Hangi politikaların yanlış, hangilerinin doğru olduğunu bildiği halde, seçim sandığında yanlışı tercih edebilmiştir. Bu da insanımızın zihnine sınırlar konulduğunu bize göstermiştir. Bu sınırın yetmediğini düşünmüş olacaklar ki, bir de Bizim çocuklar dedikleri Evren ve arkadaşlarına bir seçim barajı getirtmişler.12 Eylül ürünü seçim barajı yıllarca korundu. Hâşâ sümme hâşâ! Değişmeyeceği konusunda sanki vahiy gelmiş. Andımızı ve Gençliğe Hitabeyi vahiy midir? diye eleştiren mevcut siyasi iradenin made in USA patentli seçim barajını kaldırmayı düşünmemeleri çok düşündürücü doğrusu
Üstelik de ileri demokrasi iddiasıyla geldikleri halde, partilerinin adı adaletle başladığı halde
Kaldırmaya dursunlar, onları koltuklarında bir saat tutarlar mı? Asla
Çünkü kaldırsalar Bağımsız Türkiye Partisi (BTP)nin tek başına iktidara geleceğini biliyorlar. Bugün bu iktidarın aldığı oyun en az yarısı BTPnin oyu
Bu abartı değil, ben toplumu yediden yetmişe tanıyorum.Sadece iktidarın değil muhalefetin de aldıkları oylar içerisinde Bağımsız Türkiye Partisinin büyük oranda oyları mevcut. Bu partiler, seçimlerde Haydar Hocadan çalarak konuşuyorlar. Projeleri Prof. Dr. Haydar Başın ama kendileri malum
Bugün Sayın Başı dinleyen insanların Onun projelerinin dünyaca tanındığını ve uygulandığını görüyor. Rusya başta olmak üzere, büyük devletlerin bu projeleri uyguladığından haberdarlar artık
İlk seçim döneminde olduğu gibi, bir bardak su isteyen insanımızın ayağına okyanusu getirmesinin verdiği bir şaşkınlık yok insanlarda
Amerika yaptırmaz veya yaptırmazlar anlayışı da kısmen kalkmıştır. En önemlisi de toplumun zihnine yerleştirdikleri sınırlar kalkmıştır. Küresel güçler bu toplumu pire gibi ezemeyecek ve sömüremeyecek
Türk milleti artık bağımsız düşünüyor. Bağımlı Türkiyeden kurtulup,Bağımsız Türkiyeyi inşa etmek istiyorlar. Önlerinde Hoca Atatürk, bir bilek, bir yürek olmak istiyor. Hünkâr Hacı Bektaşın nefesiyle hayat bulmak istiyor. Kısaca artık Türke sınır çizilmiyor
Artık Türk'e sınır çizilmiyor