Beyazıtı Bestami hazretleri anlatıyor:
Ben zamanın sahibi, Kutbul Aktap olan Veli zatı merak ediyordum. Murakabe sonunda aldığım işaret üzere hareket ettim ve işaretler beni bir demirci dükkânına götürdü. Selam vererek içeri girdim ve yaşlıca bir demirci ustası, selamımı aldıktan sonra beni tanıdı ve çok saygı gösterdi.
Kendisini dikkatlice izledim ve koyu bir sohbete daldık. Sohbetinden o kadar etkilendim ve o kadar tesiri altında kaldım ki, muhabbetten ruhumu teslim edeceğimi sandım.
Sonra bir derdinin olup olmadığını sordum tanımak amacıyla Çok şükür, hiçbir derdim yoktur. Ama bir derdim var ki, onun hiçbir çaresini bulamadım dedi.
Anlatmasını istedim ve gerçekten bir yardımım dokunursa kendimi bahtiyar kabul edeceğimi arzettim. Bu mübarek zat ise derdime çare olmanız mümkün değil fakat madem ısrar ettiniz anlatayım dedi.
Ben geceleri hiçbir zaman uyuyamıyorum. Yani bu derde muzdarip olduktan sonra
Neden diye sordum.
İstiyorum ki Allah beni Cehennemine koysun ve orada benden başka hiçbir Müslümana yer olmasın. Efendimize ümmet olan herkesin yerine, ben yanmak istiyorum. Onların nasıl geçindiklerini düşünür, dururum. Aç ve açıkta olanları var mıdır? diye düşünerek uykularımı kaybederim
Bu benim içime düşmüş bir ateştir. Bu ateş içinde yıllardır kıvranır dururum. Allahım bu derdi benden alsın diye çok dualar ettim. Ancak nafile Ben bu ümmet için dünyada galiba inlemekle görevliyim.
Elimde değil inlememek, yanmamak, onları düşünmemek, her anım böyle geçiyor. Müslümanları düşünüyorum, bu hal beni perişan ediyor.
Zamanın sahibi Veli zatın bu anlattıklarında, anladım ki seçilmişlik insanın dertlenmemesi kendi elinde değil. İlahi bir elbise olup, bunu Allah seçtiği kuluna giydirirmiş. Peygamber kendini ümmetine nasıl adamış ise, demek onu temsil eden Veli kişi de, bu adanmışlık hali içinde aynı sorumluluk ateşi ile yanıp kıvranmaktaymış.
Sevgili dostlar!
Yıllar önce Beyazıt Bestami Hazretlerinin kıssalarının anlatıldığı bir eserden okumuştum bu hikâyeyi ve olduğu gibi aktardım.
Allahın seçilmiş ve sevilmiş Veli kullarının hali bu. Onların dertleri ve sevinçleri bizler gibi olmuyor. Bizlerin dünya da beklenti ve amaçları, hedefleriyle onların ki çok farklı
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey, geçen Cumartesi günü Sakaryada düzenlenen Milli Kahramanlarımızı Anma Programına rahatsızlıkları nedeni ile katılamadılar.
Ancak, Telekonferans yöntemi ile katılabildiler. Kendini Türk milletine ve İslama adayan üstadımızın hasta haline rağmen ortaya koyduğu adanmışlık duygusu ancak ve ancak Allahın kendilerine giydirdiği bir görev elbisesi ile izah edilebilir.
O Türkün ve İslamın yeni bin yılının temellerini atıyor. Bu sebeple İslamın temeline konan çer ve çöpleri ayıklıyor. İlim şehrinin kapısına yerleştirilen engelleri kaldırıyor.
Ortada ayetlerin, Hadislerin ve yüz yirmi dört bin sahabenin şahadeti, Mezhep İmamların içtihatları varken gasp edilen hakların iadesini yapıyor. Bin yıllık suniliğin karanlık perdesini aralıyor.
Şii ve Sünni ayırımını tarihe gömüyor. Ehl-i Beytten kopartılan Müslümanı, velayet kapısına taşıyor.
İlim şehrinin kapısına alternatif yollar açarak, Cellâtları Pir diye takdim edenlerin cehaletlerine ışık tutuyor. Cellâta Pir diye yapışanları, Ali Eteğine, Yar Eteğine taşıyor. Piri Cellât olanların, safı katiller olur. Eşyanın tabiatı, bunu gerektirir.
Sayın Baş Hocamız; bir yandan da Milletin gerçek kahramanlarını, gerçek kimlikleriyle milletin önüne koyuyor.
O öylesine büyük bir davanın, mesuliyetin ve aidiyetin ateşi ile kıvranmakta ki, onun kırk dereceye varan ateşleri, bu adanmışlık ateşinin yanında hiçbir şey
Allah dilediğine, dilediği derdi ihsan eder. Baş Türke de, Türkün ve İslamın iktidar olma derdini ihsan etmiştir.