Sayın Başbakan Afrika gezisi dönüşü bindirilmiş kıtalara konuşmalar yaptılar. Bir milyon insan toplarız. Yüzde elliyi evlerinde zor tutuyoruz
şeklinde açıklamalarla büyük gözdağı vermişlerdi ama beklediğini bulamadı.Ancak memurlardan zoraki toplanan kalabalıklara hitap ettiler. Bazı basın mensuplarının, kalabalık içerisinde dolaşarak memur olmayan vatandaş bulmaya çalışması ise tebessümlük muzipliklerdi.Mağdur olma ayaklarına yatarak, kendini acındırarak yıllardır kalabalıklar ve oy toplamaya alışmış Tayyip bey, bu defa karşısında kendine umut bağlayan kitleleri değil, her söylediğine bravo diye bağırmaya görevlendirilmiş slogan-ücretli taşeron işçiler bulmuştu.Melih Gökçekin Başbakana desteğinden çok, kösteğine ve boy ölçtürmesine benzeyen Ankara mitingler serisinin, amacını anlamak için Gökçekin yüzüne dikkatli bakmak yeterliydi. Bıyık altı gülüşleri her şeyi anlatıyordu zaten.Başbakan siyasi bir organizasyon olmayan, bir parti hareketi gözlenmeyen kitlelerin yürüyüşlerine, paniğe kapılarak cevap vermemiş olsaydı, ağırlığını ve beyefendiliğini muhafaza etseydi, şu anda daha saygın bir konumda olacağı kesindi. Tabi biz Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı böyle davranmalıydı demek istiyoruz. Yoksa Tayyip Bey böyle davransın diye bir beklentimiz veya talebimiz onu tanıdığımız için elbette olamazdı. Başbakan konuştukça battı ve adeta kendini sıfırla çarptı.Çarpmaya da devam edecek görünüyor.İnsanımızda tam bir hayal kırıklığı söz konusu
On yıldır bu parti için adeta kendini parçalayan eş ve dostuyla kötü olan insanlar büyük bir boşluğa düştüler. Yahu bizim Başbakan bu gördüğümüz mü? diye
Nasıl on yıldır anlamamış ve görmemişiz diyerek, çok şaşkınlık geçirenlere rastladım. Başbakan yokuş aşağı öylesine kayarak uçuyor ki, onu kimse kurtaramaz. Nerde baksanız tam yirmi yıldır bu ülkede, onun adıyla yatıp kalkmıştık.Dışarıdan pompalanan gayri milli bir hava ile içerden estirilen rüzgâr birleşerek büyük bir Erdoğan balonu şişirilmişti.Avenelerinden kimisi onu Peygamber gibi gördüğünü açık açık söylemiş, kimisi ise, onun dokunduğu malzemeleri bile kutsallaştırmıştı. Onu kurtaran balyoz bile AKPnin kutsal emanetler listesine girmişti. Açılışlarda kurdele kestiği makasları toplayıp Başbakanın eli değdi diyerek hâşâ hacerül-esved niyetine öpenleri duymuştuk. Erdoğanın aleyhinde konuşmak nerdeyse Ergenekon suçu sayılıp dünyada Silivriyi ahrette ise altında kalkılamayacak büyük bir günah sayılmaya başlanmıştı! AKPli olmayanların, gittikleri camilerde mahalle baskısına maruz kaldıklarını bizzat babamın yaşadıklarından biliyorum. Yani camilere giriş için adeta Erdoğanı sevmek şart olmuştu. Bu olay bana tarihte Aliye sövmeyenlerin Emevi camilerine giremediği, Emevi iktidarlarını hatırlatmıştı.Bunları Sayın Erdoğan yaptı demiyorum, bir durum tespiti yapmaya çalıştım. Bu kadar güçlü, haşmetli AKP iktidarı; Atlantik rüzgârıyla gelmişti, Taksim rüzgârıyla gidiyor. Ampulün ışığı ile dünyayı aydınlatma iddiasındaydılar, sadece Büyük İsraile ışık olabildiler. Burunlarının önünü görmekten acizler bugün. Patlayan Ampulün parçalarından sakınmak için kaçışıp, büyük bir sessizliğe gömüldüler. O çok konuşan bakanları hep birden sus-pus oldular. Erdoğanla aynı karede bile görünmek istemiyorlar artık.Sayın Erdoğan ise büyük bir yalnızlık içerisinde moral olarak çökmüş, sağa sola saldırıp, hakaretler yağdırıyor. çapulcular, pislikler, bana saygı göstermeyene gününü göstereceğim, ben sizler gibi vatandaş istemiyorum diye …Vatandaş da bizde senin gibi Başbakan istemiyoruz diyor.Küresel beyler ve yerli işbirlikçiler, herkes alacağını almış Erdoğanı ise, Taksim ağacına asmış görünüyorlar. Siyasi mevtasını kaldıracak ve duasını okuyacak hoca efendi papaz cübbesi ile gelmek üzere
"Biz de senin gibi Başbakan istemiyoruz!"