?Ve insanlar, ah, benim insanlarım,yalanla besliyorlar sizi,hâlbuki açsınız,etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.Nazım Hikmet böyle söylüyor. Ne kadar da günümüze uygun?Adeta bugünleri anlatıyor. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke, yok yok? Kendi kendine yetebilecek imkân ve özelliklere sahip. Yer altı ve yerüstü kaynakları, akarsuları, gölleri, mevsimleri, ne ararsanız var. Adeta cennet?Madenlerimiz işletildiğinde neler olmaz. Petrollerimizi ecnebilere değil de, milletin yararına "devlet millet ortaklığı" ile kazandırılmış olsa, milletin "bir eli yağda, bir eli balda" olur. "Fakirliğe elveda" diyerek büyük bir zenginliğe kavuşur. Fakirlik ülkede suç olur.Bor madeni kıyamet sabahına kadar bu milleti zengin etmeye yetecek büyüklükte. Ülkemizin dağı, taşı altın. Sadece Gümüşhane'de çıkartılan altın Türkiye'yi beslemeye yetecek bir rezerve sahip. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, elektriğe para vermek bile gerekmeye bilir… Çünkü denizlerde dalga enerjisi üretmek mümkün.Bu kadar mı?Elbette hayır. Rüzgâr enerjisi mi dersiniz, güneş enerjisi mi dersiniz ne ararsanız var. Kömürden elde edilecek düşük maliyetli enerjiye ne demeli?Oysa iktidar ne söylüyor ve ne yapıyor?Başta ifade edelim: Yalan söylüyor ve yanlış yapıyor. Sadece iktidar mı?Bugüne kadar sahip oldukları basın-yayın kuruluşları başta olmak üzere dev imkânlara sahip "paralel yapı" ile birlikte yalan söyleyip, yanlış yaptılar. Birlikte hakka batıl, batıla hak dediler. Batının "çözüm" dediğine birlikte çözüm, batının "barış" dediğine birlikte barış dediler. İki ortak birlikte, haçlıya "paralel" oldular. Paralel haçlı gibi çalıştılar. Gittikleri yanlış yola, peşinde halkı sürükleyerek günahlarına ortak ettiler. Batının Müslüman'a karşı verdiği haçlı savaşında, yanlarında bu ikili vardı. Paralel Haçlı" gibi hareket ettiler. Müslümanların içinden çıktılar ama Müslüman'a karşı durdular. Suriye, Libya, Irak, Afganistan gibi ülkelerde gerçekleşen işgal ve isyanlarda hep batı yanlısı tutum izlediler.Olayı "dünya ile hareket etmek" şeklinde saptırarak millete yalan yedirirler. Oysa dünya ile değil haçlı ile hareket ediyorlardı. Ya içerde farklı mıydılar? Hayır.Tüm kaynaklar yabancılara peşkeş çekilip, çıkardıkları maden ve petrol yasalarıyla ecnebiler her şeye malik olurken, icranın başı "bizim petrolümüz mü var?" demişti. Madem petrolümüz yok, niye petrol yasası çıkarıyorsunuz?Madem madenlerimiz yok, ne diye maden yasası çıkarıyorsunuz? Tabi, "ecnebiye var size yok" demek istemişler ama biz anlamamışız. Çünkü bizler yalanlarla beslenmeye alışık olduğumuzdan doğruları bünyemiz kabul etmiyor. Yalanlarla beslenen bünyelere doğrular verilirken bir hazımsızlık oluşur. Haydar Baş hazımsızlığı?Sayın Baş, "Benim iktidarımda herkes et yemekten bıkacak" diyor adam rahatsız oluyor. "Herkese beş yüz Türk lirası vatandaşlık maaşı vereceğim" diyor sanki adama küfür ediyor. Bu kadar rahatsız olunuyor. Neden? Bünye meselesi?Ondan çalıp söyleyen yalancılara bakıyorsunuz inanıyorlar. Diyalog ve hoşgörü adı altında her türlü yalan, doğru diye yutturuldu. Haç, Hak diye yedirildi. Teslis-tevhit ile çorba edilip içirildi. Bu bünye sahipleri elbette Baş Projeleri hazmedemez. Ne rüzgâr, ne dalga enerjileri, ne "millet-devlet ortaklığı" ile işletilecek madenler hiçbir şey anlaşılmaz.Cemaat-Hükümet yalanları ile beslenenler yediklerini kusarsa işler değişir. İyi kusmalar!
Yalanla besleniyoruz