İlmi siyaset!

Talebenin biri hocasından ilim tahsili yapmış. Evine yurduna dönmek üzereymiş. Hocası ona tahsil etmediği bir ilim kaldığını, onu tahsil etmeden gitmemesini tembihlemiş. İlmi siyaset?Talebe böyle bir ilmin kendisi için gereksizliğini düşünmüş ve hocasını dinlemeyerek yola revan olmuş. Derken, günlerden Cuma ve Cuma namazı kılmak için, camiye gider. Henüz ezanın okunmasına zaman var ve bir köşede oturmuş, vaaz dinlemeye başlamış. Birde ne görsün, hoca tam anlamıyla saçmalıyor. Cemaat ise o ne dese kafa sallıyor. İçlerinde rahatsız olan, homurdanan yok?Yalan, dolan bi güzel yediriliyor. Hazım sorunu yok. Çok şaşırmış tabi. "Allah, Allah" demiş. Bir cemaate, bir vaazcı hocaya bakmış. Vaazcı ellerini açmış, inip inip kalkıyor. Cemaat ağlıyor. Hoca ağlıyor. Fe Subhanallah!Vaazcı Hoca ne söylese, daha cümleyi tamamlamadan "âmin" sesleri yükseliyor. Yalakalık, rol o biçim. Etraf yağdan, yağcılıktan vıcık vıcık?Siyaset ilmi almamış talebe sabırsızlanıyor. Bir şey dese olmayacak, demese kendini "dilsiz şeytan" rolünde görecek. Sonunda dayanamaz atlar meydana. "Hoca hoca! Bu anlattıkların Müslüman'da ne din bırakır ne iman, kendine gel lütfen!" camiye önce büyük bir sessizlik ardından bir uğultu çöker. Herkes sesin geldiği tarafa bakar. Ne olduğunu anlamaya çalışır.Tabi kurnaz vaazcı, İlmi Siyaset'ten mahrum talebeyi, cemaate tam hedef yapmak için anlamamazlıktan gelerek "ne diyorsun evladım? Ne istiyorsun? Söylediğini bir daha tekrar et" diye söyler. Talebe, söylediğini tekrar eder. Vaazcı hiddetlenerek "işte içimizdeki hainler. Şunu haddini bildirin ey cemaat!" diyerek, siyaset ilminin gereksizliğine inanan saf talebe, temiz bir dayak yer. Kan revan içinde kalır. İnsafa gelen tek tük adam, talebeyi cemaatin elinde ölümden son anda kurtarır. Talebe memleketine dönmekten vazgeçer. Soluğu tekrar hocasının yanında alır. Hocasından siyaset ilmini de aldıktan sonra, yeniden memleketine doğru yol alır. Tabi aradan geçmiş epey bir zaman, yine aynı camiye gelmiş. Kendisini bir tanıyan olmamış. Bu sefer en ön safta oturmuş. Vaazcı gelmiş yerini almış. Başlamış yine saçmalamaya?Saçmalamak dedim de; acaba günümüzdeki kadar hiçbir devirde, hoca kılıklı bazı tiplerin saçmaladığı kadar, saçmalandığı başka bir dönem olmuş mudur? Düşünsenize, bu ülkenin camilerinde teröristlere karşı ülkesini müdafaa eden Esad'a karşı beddular okunmadı mı? " Esad zalim" ilan edilmedi mi?Suriye'nin altını üstüne getirenlere, " sığınmacılara topluyoruz" diye kurbanlar toplanmadı mı? Bağışlar yapılmadı mı? Yahudi ve Hıristiyanlar "kurtulmuş" addedilmedi mi? Bazı hutbeler ABD'de hazırlansa, merak ediyorum nasıl hazırlanırdı. Camilerde işgalci Amerikan askerlerine dua edilseydi "amin" denilir miydi, denilmez miydi? Takdirlerinize bırakıyorum.Neyse biz, bu defa İlmi Siyaset'i almış talebeye dönelim. Vaazcı vaazını yapmış, talebede ses yok. Hutbesini okumuş talebede ses yok. Nihayet namaz da tamamlanmış. Talebe ayağa kalkarak "cemaat hele bi beni dinleyin! Sizlere az diyeceklerim var" demiş.Cemaat pür dikkat? Vaazcının yanına gelerek elini havaya kaldırmış: Bu gördüğünüz hocaefendi var ya! İşte bu, 'Kâinat İmamı'dır! Bu öyle ulu bir zat ki, bunun mübarek(!) sakalından bir tutam alan, cennete girecektir.Cemaat önce bir duraklamış, ardından cennete girmek için vaazcının sakalına hücum etmiş!Bu defa kan revan içinde kalan vaazcı olmuş. İlmi Siyaset sahip talebede, yoluna devam etmiş.Sevgili dostlar!Hikâye deyip geçmeyelim. Gerçekten alınacak çok dersler var. Hakka batıl, batıla "Hak" denen günümüzde, bazıları için gerçekten hiçbir siyaset sökmedi. Çünkü her yalana kafa sallayan, dönüştürülmüş bir toplum olduk adeta. Yalanlarla beslenen bünyeler, doğruları kabul etmeyerek kustu.

İlmi siyaset!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön