2003 seçimlerinde Ümraniye Dudullu semtinde esnaf ziyaretinde bulunuyoruz. Esnafın birisi yaklaşarak işyerine çay içmeye davet etmiş, biz de iştirak etmiştik. Bize hitaben “Ben Tuncelili Alevi bir esnafım, sizin genel başkanınız Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in hayranıyım. Çünkü Haydar Hoca antiemperyalist bir Müslüman’dır.”
Ben de “bundan daha doğal ne olabilir? Müslüman’ın zaten antiemperyalist olması gerekir dediğimde” ise adeta beni azarlayarak “öyle ise bana antiemperyalist bir Müslüman lider göster, hepsi emperyalizmin uşağı konumunda Amerikancıdırlar” demişti.
Evet, Müslüman’ın antiemperyalist olması gerekirken, Alevi kardeşimizin dediği gibi, emperyalizme karşı bir topluluk Haydar Hoca dışında kalmamıştır. Kimisi, Amerika’ya demir atmış, papaz ve hahamlarla Müslümanları uyuşturmak için, işgal öncesi diyalog faaliyetleri ile sinsi bir savaşın silahşoru olmuşlar.
Kimisi, iktidar koltuğunda emperyalizmin taşeronu olmuş, savaş kaybetmiş bir milletin maruz kalacağı bölünme ve parçalanma senaryolarına sözcülük yapmakta, tekbirler eşliğinde açtığı kiliseler ile Sevr sonrasının adeta gereklerini yerine getirmekteler.
Diğerleri de bu iktidarın haçını örtme görevi üstlenmiş, rantı amaç ve maksat edinmiş, din ve iman hassasiyeti yerini dolar ve avro kazanma telaşı almış, amaç ve maksatlarından sapmışlardır.
Oysa Müslümanların tümünün emperyalizme karşı olmaları din ve imanlarının gereğidir. Bir hadislerinde Efendimiz, “Müslüman bir kötülük gördüğü zaman, onu eliyle düzeltsin. Eliyle düzeltme imkânı yok ise diliyle düzeltsin. Diliyle de düzeltme imkânı yoksa o kötülüğü işleyenlere kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıfıdır” buyurmuştur. Yani imanın en zayıfı kalpten nefret duymaktır. Nefret dahi yoksa bu kalpte iman olabilir mi?
Bırakın kalpten nefret etmeyi, Müslüman emperyalizmin hiçbir kötülüğünü görmüyor ki… “Gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor…” ayetinde ifade edildiği gibi. Çünkü Allah için göze görme, kulağa duyma işlevi kazandıran iman kalmamıştır.
Eğer kalmış olsa, Irak’ta katledilen Müslümanları ve ırzları kirletilen kadınları görür ve duyardık. Onlara destek veren stratejik ortakları cezalandırır, Irak’ın hesabını sorardık.
Ya da Suriye’de “Esat kan döküyor” naraları atarak Amerika ve İsrail ile birlikte, silahlı isyancıları destekleyen iktidara, “Sus ve otur yerine! Senin bu konuda konuşmaya hakkın yok, çünkü bizi kandırdın” demeliydiler.
Ama bunu yerine “isyancılar başarısız oldu” diyen Bayan Clinton’la birlikte üzülmekteler. Yani Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Suriye’de Müslümanların kanını dökenlerin safında oldular. Bayram ve Cuma namazlarında Clinton’un başarısız olmalarından üzüldüğü, isyancılara toplu dualar bile ettiler.
Bazı “isyani yardım kuruluşları” Müslümanların kurbanlarını çalarak, bu isyancılara yedirdiler. Bu nasıl bir körlük Allah’ım? Duaları ve kurbanları ile emperyalizmin yanında yer alan Müslümanları uyandıracak daha ne yapabiliriz?
Peygamberi ve İslam’ı kabul ettikleri halde, sadece namaz kılarak, oruç tutarak peygamberin yaptığı Bedir ve Uhud savaşlarına katılmayı reddetseler, Müslüman kalabilirler miydi? Hatta bunu yerine “Ama düşman çok güçlü ne yapalım? Onlar süper güç, karşı gelmek mümkün mü?” gerekçelerle düşmana yardım edene ne denir acaba? Müslüman denilmeyeceği kesin…
Bir Yahudi işyerine gelen bir Müslüman kadının oturacağı koltuğa yapışkan bir madde sürer ve kadıncağız ayağa kalkınca kıyafeti düşer, bunu duyan Efendimiz bu kabileye savaş ilan eder.
Müslümanlar bir kadının namusuna el uzatıldı diye savaş ilan eden bir peygambere iman etmekten vaz mı geçtiler? Elbette savaştan kastımız emperyalistlere tavır koymak, destek olmamaktır. Irak’ta “geliniz bizleri öldürünüz ki Amerikan piçlerini doğurmayalım” diyen Nur bacılar neden duyulmayarak, Amerika’ya yardıma devam edildi?
Peygamberimizin yaptığı Bedir savaşı, Müslümanların mallarının yağmalanmasına karşı yapılmış bir savaştır. Bugün İslam coğrafyasında kaynakları ele geçirme savaşı veren emperyalistlere karşı durmak, peygamberin emrinden başka bir şey değildir.
Yoksa peygambersiz bir İslam’a, diyalogcu bir dine mi inanıyoruz? Bilelim ki Hz. Peygamberin böyle bir İslam’ı yoktur. Bu olsa olsa emperyalizmin “Ilımlı İslam” dediği, “İslamsız ve peygambersiz” Müslümanlık anlayışıdır.
İslam’ın yolunda, peygamberin izinde yürüyen Müslümanların emperyalizm’e karşı olmaları farzı ayındır. Prof. Dr. Haydar Baş bu konuda da mükemmel bir örnektir.